KIZIM GELİYOR…
Yaz mevsiminin gözde üçlüsü; deniz, kum ve güneş birlikteliğinin doya doya yaşandığı sıcak günlerin ardından güze girmiştik. Mekteplerin açılması, tatilden dönenlerin yeni enerjiyle işlerine başlamasıyla şehir hayatı da en üst seviyede canlanmıştı. Işıl ışıl vitrinler, sonbahar renkleri içinde gece hayatı gençliğe heyecan veriyordu.
Benim heyecanım ise bambaşkaydı. Evlilik hayatının hep yaptığıdır malumunuz. Sanki havada, başımızın üzerinde uçuşan minik ruhlar, yaşanmamış hayatlar, kendilerini alacak, üstlerine, içlerine konacakları minik canları beklerler ya hep biz de beklentiye girmiştik iyice. Bazen fısıltıları duyulur beklenenlerin, köşe bucak “geliyorum” diye sessizce sesleri çınlar kulağımızda... sonra çığlıkları duyulur. Bütün güçleriyle “geldim” derler. Uçuşan hayatlardan biri daha sahiplenilmiştir artık.
Aklım fikrim hayatımızın bu mühim dönemindeydi. Anne olmak, canından can birinin peşi sıra koşarak “Anne” diye seslenişini düşünmek bile başka bir histi her şeyden önce.
***
Yeniden canlanan hayatın tadını çıkarmak istesem de bundan sonrası benim için hiç de kolay olmayacağa benziyordu. Şimdiden eş, dost ve arkadaşlarımdan uzak durmaya alıştırıyordum kendimi. Yarın karnım burnuma değmeye başlayınca iyice kabuğuma çekilecektim mecburen.
Hamile olduğum kesinlik kazandıktan sonra hep doğacak evladımı düşünmeye başladım. Gecem gündüzüm, işim gücüm hep onunla alakalıydı. Bebek ve çocuk kıyafetleri, onlar için açılmış mağazalar daha bir dikkatimi çeker oldu. Anlayacağınız hesapta olmayan biri çıkıp gelmiş beynime girmiş, ailemizin en müstesna başköşesine oturuvermişti.
Neredeyse her akşam Tanju ile bebek hakkında mutlaka bir şeyler konuşuyorduk. İşin daha enteresan tarafı yılmıyor, usanmıyorduk da... Hiç âdeti olmadığı hâlde Tanju çalışma ofisine gittikten sonra ilk işi “Aman dikkat et, fazla hareket yapma! Çocuğu düşürürsün!” telkinlerinde bulunuyordu. Ben de bu alakadan hem memnun oluyor hem de biraz naz yapar havalarına giriyordum. Annem babam duymuş dede, nine olacakları için uçuyorlardı sevinçlerinden. Anneciğim şimdiden örgülere başlamıştı bile. Bir bebek haberi bile bütün ailemizi ayağa kaldırmış, herkesi birbirine bağlamıştı. “Çocuk sağlam bir yuvanın temel harçlarından birisiymiş meğer…” demeden edemiyordum.
Hamilelik, doğum, bebek ve çocuk gelişimi hususlarında dinî, ilmî muhtelif kitaplar da okumaya başladım. Çok meraklı oluşum burada işe yaradı. Doktorlara öyle suâller soruyordum ki onlar bile hayret ediyorlardı.
Allahü teâlânın insanlardan muhafaza edilip korunmasını istediği mühim ve pek kıymetli şeylerden birinin de “NESLİN DEVAMI” olduğunu öğrenince muteber bir din kitabından, hayretim ve hayranlığım bir o kadar daha artmıştı bu mevzulara karşı.
Tesadüf diye bir şeyin olmadığının farkına vardım. Neslin devamını Allahü teâlâ canlıların kabiliyet ve yapılarına göre belli kanunlara bağlamış olduğunu okudum. En çok korunmaya muhtaç olan ise hiç şüphesiz insanoğluydu... DEVAMI YARIN