Bir yolunu buldum Kadı ve Hacıyı altınları da alarak suçüstü yakalanmış gibi, delilleriyle birlikte Harun Reşid’in huzuruna çıkardım.
Kadı Efendi köşeye sıkışmıştı:
-Bu çaresiz adamın malını kendi cebimden veriyorum. Siz de, Hacı da ve bu ameleler de daha fazla yorulup üzülmesin! Canınız sağ olsun! İnsanlık ölmedi ya varsın benim altınlarım gitsin! Bu da böyle biline!
- Adâlet yerini bulsun da…
Daha önceden hazırlattığım teraziyi ortaya koydum. Bütün oradakilerin huzurunda iki rıtl altını keselere koyup üzüntüden perişan olmuş Hacı'ya teslim ettim. Kadı Efendiye göre bu işin başı sonu belli olmuştu. Fakat ben onun gibi düşünmüyordum. Sultan’ımız adına iş yapan bu sahtekârın hakiki çehresi, herkes tarafından görülmeliydi. Bir daha masum insanların canı yanmasın istiyordum. Bir yolunu buldum Kadı ve Hacıyı altınları da alarak suçüstü yakalanmış gibi, delilleriyle birlikte Harun Reşid’in huzuruna çıkardım. Hadiseyi başından sonuna kadar anlattılar.
Meğer Sultan’ımız Bağdat baş kadısı adına dolaplar çevirenin soysuzluğunu, ince detayına kadar biliyormuş. Suçüstü yakalamak için delil arıyorken biz karşısına çıkmışız. Bu durumun aydınlanmasına Sultan'ımız çok memnun oldu, sevincinden, adâletin tecelli etmesinden dolayı gözlerinden yaş geliyordu. Herkes de pek sevinmişti. “Bir şerlinin de şerleri, halkımın önünde şeksiz, şüphesiz ortaya çıktı…” deyip Hacı’ya ve bendenize bol bol duâ etti.
Ben de onun verdiği zararları, sayısıyla ismi ve cismiyle bir bir ortaya döktüm. Son defa olarak halifemize dedim ki:
- Ey Halifemiz! Ben, tek başıma çok gezip dolaştığımdan dolayı, bazı terslikleri sezebiliyordum. Tam delil toplamadan da huzuruna çıkarmıyordum. Kul hakkından, sizi yanıltmaktan da çok korkuyordum. “Vaki olanda hayır varmış…” derler ya, benim de Basra'ya gidip birçok sıkıntılar yaşayıp pişmanlıkla geri dönerken bu hadiseyle karşılaşmam tesadüf olmasa gerek.
- Zaten tesadüf denilen bir şey de yoktur Behlül! Onu siz, biz, bütün ahali uydurmuşuz!
- Öyledir Sultan’ım! Her yerde her devirde bizler çok uyanık olmak mecburiyetindeyiz. Bilhassa siz ve saray ehli, âlemin doğu, batı, kuzey ve güneydeki kaleleri açık olan hilafet dayanağı, gaflet uykusunda asla olmamalı! Kadı postuna bürünmüş nice kötüler, fare, tilki, kurt ve çakal adıyla halkın keselerini götürüyor, din ve şeriat adına fakir fukaraya kan kusturuyor olabilir. Yeni yetme kızları hizmetçi ve cariye adıyla satabiliyorlar. Saray havası ağır olduğu için haberin olmayabiliyor.
- !!!
Bu konuşmam da yine zülfüyâre dokunmuştu. Ah ah! Huyumdan kurtulamıyordum. Bununla ahirete göçeceğimi de artık anlamıştım. Halife emir verdi, baş kadının yırtık elbisesinin altından kuyruğunu kıstırdılar, bir ayağında nalın, bir ayağında çorap, öyle tutup getirdiler. Başına püsküllü, kırmızı, uzun boru bir külah koydular. Davul ve dümbelekle şehrin etrafında döndürdüler. Kadın erkek, çocuk, feryat eden, laf atan herkes hep birlikte peşine düştüler.
DEVAMI YARIN