Yaşadıklarını tek tek hayal etti, durdu. “Vefasız yalan dünya! Azgın nefsim! İkisi de pek merhametsiz düşman!” diye söylendi.
Kemik rengi ipek sayfaları olan bir duâ defteri vermişti. İçinde kurumuş lâle yaprakları vardı. Mis gibi mürekkep, dağ havası, toprak karışımı kır kokuyordu. Ne kadar da kalbinin üzerinde taşımıştı ve hâlâ mübarek bir emanet olarak da en emin yerlerde muhafaza ediyordu. “Ah” çekti derinden, inledi.
Daha neler neler?
Aklı erdiği günden bu yana yaşadıklarını tek tek hayal etti, durdu. “Vefasız yalan dünya! Azgın nefsim! İkisi de pek merhametsiz düşman!” diye söylendi.
Her nedense, “merhametsiz” derken karşılaştığı bazı haksızlıklar geldi gözünün önüne… “Sana yapılan kötülükleri unut, yapılan iyilikleri unutma...” dediğini hatırladı Hocasının ve gayr-i ihtiyari tebessüm etti. Bütün hocaları da bunu defalarca söylemişlerdi. Sanki iyi bir insan olmanın kapısı bu birkaç kelimelik cümlede saklıydı.
Çok güzelliklere de şahit olmuştu, hiçbiri de unutulacak şeyler değildi. Her aklına geldiğinde aynı huzuru yeniden yaşardı, yine öyle oldu, kalbi ferahladı. Olmayan uykusu hepten kaçmıştı. Gece diye bir şey zaten yoktu! Öksürme ihtiyacı duydu, öksüremedi. Pek şaşkındı. Bu şekilde Mübarekler onu görseydi ne derdi? Sonra ona ümit bağlayanların hayalleri yıkılırdı. Neler neler düşünüyordu ki muhtar İsmail Tüter çıkageldi. Pencereden Lütfü Hocayı görünce.
- O maşallah ayaktasın Hocam!
- Elhamdülillah İsmail Bey! Hayırdır, Hazret-i Ömer misali köyü mü dolaşıyorsun? Muhtar dediğin, millet uykudayken uyanık olmalı.
- Nerede o muhtarlar Hocam? Yarın sizi İd’den çağırıyorlar!
- Hayırdır Muhtar? Toplantı falan mı?
- Yok mahkemen varmış!
- Bırak şakayı gece gece!
- Yok, ciddi söylüyorum.
- Ne işim olur mahkemeyle? Suçum, kabahatim neymiş?
- Galiba geçenlerde bir nikâh kıydık ya, onunla alakalıymış! Kızın babası mahkemeye vermiş. Jandarmalar dün Kırlıların Ali’yle kızı götürmüşler. Onlar da gayr-i meşru bir şey yapmadık. Birbirimizi seviyoruz. Evlendik. “Nikâhınız yok” deyince de “Nikâhsız değiliz! Köyün imamı Lütfü Hoca kıydı!” demişler. Savcı küplere binmiş! “Ne zaman köy imamları böyle nikâhlar kıyar olmuş? Emri kimden almışlar? Falan filan…” diye esip gürlemiş anlayacağın! İkimizi de sabah dokuza bekliyorlar. Namaz kıldırdıktan sonra çıkarız yola.
- Hiç başıma gelmemişti! Peki netice ne olur?
- Bilmem Hocam! Mahkeme ne karar verirse.
- Al başına musibet! Yani yolsuzluk mu yapmışım? Herkesin nikâhını kıyıyoruz, yeni değil ki! Sonra ben öyle bir şey yapmasaydım o çocuklar zina işlemiş olacaklardı. Vebal kimin olurdu?
- Kime anlatacaksın! Hele bir gidelim bakalım neyin nesi? Hadi hayırlı geceler Hocam! Üzülme! Sadece haber vermek vazifem olduğu için geldim.
- Gecenin ne hayrı kaldı, ne… İçeri gel, bir çayımızı iç bile diyemedim İsmail Ağa kusura bakma!
- Estağfirullah Hocam! Az mı çayını içtik! Allah rahatlık versin! DEVAMI YARIN