Nefise Doktor:
- Yani Yunanlılardan saydığın ondan ziyade isme karşı dört peygamber ismi sayabildin Jale Hanım!
- Maalesef! Hani bir gün demiştiniz ya “Dervişin fikri neyse zikri de odur…” diye. Bize ne verildiyse; ne fazla ne eksik onları aktarabiliyoruz… Sonra o saydığım peygamber isimlerini de annemizden, babamızdan, komşularımızdan duymuştuk…
- Mevzu derin. Neyse biz gelelim “Etki Tepki Kanununa...” Musluğa dokunup açmadan musluktan su akmıyor. Kumanda ile çalışan bir cihazı çalıştırmak için kumandaya dokunmak şart. Bilgisayarlarda da programlar komutlara göre çalışmakta. Çok açık görülmektedir ki, hiçbir şey kendi kendine hareket etmemektedir.
- Aynen öyle.
- Kâinattakiler de kendi kendine var olmamıştır. Bütün bu gördüğümüz hissettiğimiz bilemediğimiz varlıkları yaratan kuvvet ve kudret sahibi bir YARATICI vardır. İnancımıza göre o varlık Allahü teâlâdır. Bütün varlıkları yaratan Allahü teâlâ hepsine ayrı bir üstünlük, güzellik ve ayrı bir hususiyet vermiştir. Varlıkların birçoğu harikalar oluşturmaktadır. Anlayacağın bu içinde bulunduğumuz Kâinat harikalarla doludur. Bunlar saymakla bitmez. Derecelendirmeye tâbi tutacak olursak; bunların en büyüğü Batılı bir mütefekkir Sophokles'in de dediği gibi “İNSANDIR” elbet.
- Bakıyorum Batılı mütefekkirlerden siz de misal verebiliyorsunuz.
- Mecburuz öğrenmeye. Eksiğimiz aşikâr, çok net belli; tek taraflı olmasıdır. Hem Batıyı, hem de kendi medeniyetimizi tam öğrenebilseydik kimseye bir şey demeye hakkımız olmazdı.
- Ee senin Yunan ne diyormuş?
- Benim niçin olsun?
- Söz gelişi!
- Yunan’ın Sophokles’i şöyle diyor: “Yeryüzünde pek çok harikalar vardır, ama bunların en büyüğü yine de insandır.”
- Adam büyük laf etmiş.
- Herkesin söyleyebileceği sözlerden. Bunun için filozof olmaya lüzum yok. Farkındaysanız aşağılık kompleksi öyle içimize işlemiş ki batılılardan bahsetmeden bir meseleyi anlatamıyoruz bile. Oysa şanlı ecdadımız ve İslam âlimleri bu hususta en âlâsını söylemişlerdi.
- Senin şanlı ecdat dediğinde at sırtından inmeyen “barbarlar…”
- O ne biçin lakırtı Jale?
- O biçim! Şanlı ecdat şanlı ecdat… deyip duruyorsunuz. Gidin Roma'ya, Paris'e, Londra'ya, hatta sıradan bir Avrupa şehrine heykelleri, tiyatroları, resimleri, cilt cilt sanat ve edebiyat eserlerini görün! Ne yapmışsınız da göğsünüzü gere gere konuşuyorsunuz?
- Bir kere sakin ol! Böyle agresif olacaksanız mevzuyu kapatalım.
- İcap ederse kapatalım. Bak siz de Fransızca kelime kullanmadan meramınızı anlatamıyorsunuz! Agresif kelimesi Fransızca kökenli değil mi?
- Doğru, Fransızca bir kelime ama dilimize yerleşmiş şu veya bu şekilde. Farkında olmadan kullanmışım.
DEVAMI YARIN