"Şâr gönüldür, insan gönlü bir şehre benzer..."

A -
A +
"Şehir çok geniş bir sahadır ve içinde her şey bulunur malumunuz..."
 
 
Zülküf Efendi, pürdikkat Hocasını dinliyordu:
-Zikrin; bir insanı Allahü teâlâya ulaştırmasındaki vazifesi büyüktür. Devamlı Rabbini tefekkür edip düşünmek, O’nunla birlikte olmak; insanı insan mertebesine ulaştırır, yükseltir. İşte devamlı zikir; insanı dünyaya düşkün olmaktan, kötülük yapmaktan muhafaza eder, Allahü teâlâyı sevmeyi ve güzel ahlaklı olmayı temin eder. Maksat da güzel ahlaka ulaşmak değil mi?
 
Ol şârdan oklar atılır,
Gelür sineme batılır,
Âşıklar cânı satılır,
Ol şârın bâzâresinde.
 
Kalp şehrinden, gönül şehrinden ok atılması ve onun göğsünü yakması, Allahü teâlânın rızası peşinde olan âşıkların dert, belâ, musibet ve sıkıntıların artması demektir bir bakıma. Allahü teâlâ bu şekilde kulunun kendini tam olarak sevip sevmediğini imtihan etmek için çeşitli sıkıntılara, hastalıklara maruz bırakabilir.
- Benim size yaptıklarım gibi ah! Ah akılsız başım!
- Ahlanmayı ve maziyi unut diye konuşmamış mıydık Zülküf Efendi? İkide bir…
- Affedersiniz efendim; elimde değil, unutamıyorum, kabahatlerimi, suçlarımı!
- Bu acıları çekmek de bir nimettir tabii… Bu ilahide şunu anlatmak istedik: Allahü teâlânın aşkı için candan bile geçmek lazım gelir. Her şeyimiz o… Canımız; bizim için çok kıymetlidir, her şeyimizdir. Onu feda etmemiz; her şeyimizi feda etmek manasına gelir. Allahü teâlâyı sevme uğrunda icap ederse en kıymetli şeyimiz olan canımızı bile seve seve feda edebiliriz. Bu mısralarda; gönül şehrinin pazarında, işte bu en kıymetli olan şeyimizin; yani canımızın satılması düşünülmektedir.
- Can verilip karşılığında ne alınacak ki hocam?
- Ebedi saadet…
- Anlayamadım…
- Kur’ân-ı kerîmde; Allahü teâlânın razı olduğu kimselerin bu alışverişte belli olacağı ifade edilmekte… Yani kul kendince en kıymetli olanını verecek karşılığında da en kıymetli olanı alacak. O da Cennet-i âlâ…
- Cana karşı Cennet!
- Evet, öyle, ona benzetilmiştir. Nitekim; Tevbe suresinin 111’inci âyet-i kerîmesinde; “Allah, cennet karşılığında onların canlarını ve mallarını satın aldı” buyurulmaktadır.
 
Şâr dedikleri gönüldür,
Ne âlimdür ne câhildür,
Âşıklar kânı sebildür,
Ol şârın kenâresinde.
 
Şâr gönüldür. İnsan gönlü bir şehre benzer birçok yönden. Şehir çok geniş bir sahadır ve içinde her şey bulunur malumunuz. Gönül yani kalp, Allahü teâlânın komşusudur. Allahü teâlâya kalbin yakın olduğu kadar hiçbir şey yakın değildir. Gönül şehri, o kadar büyüktür ki, Cenâb-ı Hak bir hadîs-i kudsîde; “Yere ve göğe sığmam. Fakat mümin kulumun kalbine sığarım” buyurdu. Gönülde ilim ve onun zıddı olan cahillik olmaz, orada yalnız hissedilebilen irfan ve inkâr bulunur. Allahü teâlâ da gönülde bu irfan ile bilinir. Bu bilmenin temelinde Allahü teâlânın muhabbeti ve bu sevginin kalpte meydana getirdiği hissetme bulunur. Allahü teâlâyı bu yolla anladım, ilim ve zıddı cahilliğin bir kalp ameli olmadığını da anladım. Çünkü ilim bir zihnî faaliyet, zekânın meyvesidir ve bu zihnî faaliyet insanı Allahü teâlâya ulaştırmaz. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.