Zifirî karanlıklarda herkes derin uykularında mışıl mışıl uyurken biri bana dostluk ederdi; hasırdan iki büklüm seccadem...
AÇLIKTAN ÖLEN SULTAN!..
Gündüzler bütün insanlara, geceler ise yalnızca kalbinde muhabbet taşıyanlara ve derdi olanlara ağır gelen vakitlerdir malumunuz. Zifirî karanlıklarda herkes derin uykularında mışıl mışıl uyurken biri bana dostluk ederdi; hasırdan iki büklüm seccadem. Ben ve seccadem. İki ayrılmaz dosttuk. Çoğu zaman onunla dertleşirdim, diğer bir ifadeyle derdimi açar, içimi dökerdim. O da çıt çıkarmadan öyle boynu bükük dinlerdi. Görenler bu hâlime “DELİDİR NE YAPSA YERİDİR…” der gülüp geçerlerdi.
Herkes, herkes için aynı ama sen farklı ol, malayani konuşamadığım kadar bu dünyada varım seccadem. Öyle anlatılmakla kolay kolay anlaşılamam, şu bu şahıslar değil hiç kimse beni tam tarif edemez. "Hayırlı geceler" der dilim velakin gönlüme tutunamayanlar, ancak birkaç aciz kelimelerle yalnızlığıma tercümanlık eder. Sana şunu söyleyeyim sadık dost seccadem:
Şahid ol ki Harun Reşid Sultan’ıma yıldızlardan bir demet, bütün semadaki bulutlardan da yastık yorgan yapıp hediye etmek isterdim. Niçin? O rahat etsin diye lakin bu mümkün değil. Sadece ona bütün kalbimle duâ ediyorum. Kırılmasın, üzülmesin, yeise kapılmasın, nazik bedeni üşümesin, incinmesin hiç ama hiç rahatsız olmasın diye. Bugünlük bu kadar sohbet yeter seccadem. Sana iyi geceler, tatlı, huzur dolu uykular olsun. Bana ise çok çok tefekkür lazım; çünkü aciz kulum, kulluğumu unutmamalıyım, boşu boşuna yan gelip yatmamalıyım.
Nasıl olsa bütün geceler benim, bir yolunu bulur istirahat da ederim icap ederse. Tefekkür dolu her gecem ilk ve son baharın renkleri misali filizlenir içimde. Sonra ne mi olur? Sonra, inceden bir sızı başlar. Ne ben anlatayım onu ne de sen sor! İlla da duymak istersen bu vakitlerde kalbime nazar et yeter.
Gece uyumadığım gibi sabah da uykum muykum yoktu. Kavak, söğüt, kestane, karaağaç, ıhlamur, köknar, elma, erik ve çeşitli meyve ağaçlarının çevrelediği bir toprak yoldayım. Güneşle birlikte ortalığa yayılan ve heyecanla ötüşen kuş sesleriyle mest oluyorum. Civarda serbest otlayan inekler ve boyunlarındaki çıngırak sesleri, her zaman olduğu gibi yine olmayan aklımı alıp alıp farklı yerlere götürüyor, başka âlemler yaşatıyorlar.
Benden habersiz beni ve kulübemi muhafaza için koruyup kollayan birkaç köpek var etrafımda. Son derece cana yakın ve bir o kadar da sevimli hâlleriyle nereye gidersem oraya koşturuyorlar. "Bu hayvanlardaki sadakat insanlarda da olsaydı..." diyemeden edemiyorum.
Bugün işim, orman içindeki göle gitmek. Bir köşede yabani meyveler gördüm birkaç tane alıp ağzıma attım. “İşte sana sabah kahvaltısı…” dedim yürüdüm. Uzun bir yürüyüş nihayetinde ancak ulaşabiliyorum geniş bir boşluğa. Orman içindeki en bilindik fakat bir o kadar da tehlikeli bir yer. İçeriden, dışarıdan davetsiz misafirleri çok.
Bütün gün burada serinleyip keyifli vakit geçirmek de var, paçayı bir yırtıcı hayvana kaptırmak da… Anlayacağınız burası vahşi hayvanatın eksik olmadığı bir yer. DEVAMI YARIN