Seni hiç unutmayacağım muhterem efendim…

A -
A +
"Bir daha dünyaya gelsem yine seni severim, yine sana tabi olurdum Hocam!"
 
 
“İlk akşam” diyen Zülküf; lacivert sema altında, serin ve sessiz uykusuna yatan mezarlığa vardığında bütün talebeler oradaydı.  Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin damadı Abdullah Efendi, diğer adıyla Eşrefoğlu Rumi, Bıçakçı Ömer, Akşemseddin, Germiyanoğlu Şeyhi, Ahmet Bican ve kardeşi Yazıcıoğlu Muhammed, Ömer Dede, Göynüklü Uzun Selahaddin, İnce Bedreddin, Hızır Dede, Akbıyık Sultan, Muhammed Üftade… Daha niceleri…
Taze toprak kokan kabrin başına yaklaştığında selâm verdi, etrafında şöyle bir gezindi. Bodur ağaçlarla kır çiçekleri arasında gidip gelen rengârenk kelebeklere, daldan dala çığlık atarak uçuşan serçelere baktı. Selviler arasından ıslık çalarak esen akşam rüzgârını dinledi; “İnsan nasıl olur da bu güzel yerde uyuyanların uykularında rahat bulmadıklarını düşünür?” diye şaşkınlığını dile getirdikten sonra kıbleye döndü, diz çöktü, yanık bir sesle Yasin-i şerif okumaya başladı.
             ***
Ruhunun rahatladığını, kalbinin ferahladığını hissediyordu, yavaşça başı döndü, bayılır gibi oldu. Ufuktan gümüş bir tepsi gibi yükselen dolunay; her tarafı ışıl ışıl nura boğmuştu. Bu ak ışık huzmelerinin gümüş tozları; hafifçe ve kimsecikleri incitmeden, gece boyunca, çisil çisil yağacaktı rahmet olarak, bütün yaşayanların ve mevtaların üstüne üstüne…
             ***
Ya işte böyle, Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri aklına gelince Çubuk Çayı’nın kenarındaki kayalardan birinin üzerine oturur, Zülfadl köyünün üstünde göz alabildiğine uzanan gökyüzünü seyrederdi Zülküf. İnanılmayacak kadar büyük şekilsiz kubbeler hâlinde sıralanan ağaçsız tepelerin, kıvrım kıvrım uzayıp giden yolların ve kimi zengin, kimi fakir hayal kuran insanların çaresizliğini kalbinin derinliklerinde hissederdi. Zülfadl’da herkes ağlıyordu! Cehaleti, zulmeti kaldıran, her tarafı nurlandıran müstesna insan, gönüller sultanı HACI BAYRAM-I VELİ HAZRETLERİNİN nurlu ve pak cesedi bu taze toprağın altında ama gümüş gözyaşlarıyla yazdığı altın eserleri kalplere kazınmıştı. Nesilden nesile, kuşaktan kuşağa hep yaşayacaktı. O doğunca gece ve başka gecelerde gökte yıldız olmayacaktı, çünkü ay; nuruyla ışıl ışıl aydınlatıyordu bütün âlemi.
            ***
Seni sevdiğime, bağlandığıma, taleben olduğuma hiç pişman değilim muhterem hocam. Bir daha dünyaya gelsem yine seni severim, yine sana tabi olurum. Yaşadığımız onca huzursuzluğa rağmen beni affedip bağrına bastığın ve bana insan olduğumu hatırlattığın, adam ettiğin için binler kere binlerce teşekkürler… Seni hiç ama hiç unutmayacağım muhterem efendim…
              ***
Bu Mürşid-i kâmil Hacı Bayram-ı Veli hazretleri, birçok talebe yetiştirdi. İnsanları Ehl-i sünnet vel cemaat yolunda birleştirerek onları yeni çağlara hazırlardı. Himmeti ile devletin temelini kavileştirdi. Orduy-u hümayun onun duâsıyla bereketlendi ve her fâni gibi günü gelince o da ruhunu Rabbine teslim etti. Sene; 1429 idi...
                      -SON-
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.