Serin gece, solgun ay ışığı ve garip derviş; Behlül…

A -
A +

Henüz kapıya çıkmıştım ki tuhaf bir koşuşturmanın içinde kalakaldım. Kurt sürüsü, bir keçiyi bağırta bağırta kaçırıyor, sayısız köpekler kovalıyordu!.. 

 

 

 

Herkes onu, deli, meczup sanırdı.

 

Bakmadan görürdü,  BEHLÜL-İ DÂNÂ!

 

Onun gönül yarası, aşka kanardı.

 

Bir ehl-i gönüldü,  BEHLÜL-İ DÂNÂ!

 

 

 

Derdi, kâinatta, dengeler eşit.

 

Fıtratın icabı, ins çeşit çeşit.

 

Onun sırdaşıydı, Harun-i Reşid.

 

Bir garip ömürdü,  BEHLÜL-İ DÂNÂ!

 

 

 

Ebuzer! Kûfe'den, Behlül de geçti.

 

Ağlarken gülerken, keramet saçtı.

 

Hak yolda yürüdü, ukbâya göçtü.

 

Yaşarken ölürdü, BELÛL-i DÂNÂ!

 

 

 

Bu şiir, kıymetli hemşehrim, asker arkadaşım, can dostum “Ebuzer” mahlaslı Şair Kenan Ergün Bey kardeşimizden bütün okuyucularımıza hediye...

 

               ***

 

   YAPILMAYAN DUÂ!..

 

Serin gece, solgun ay ışığı ve garip derviş; Behlül… Henüz kapıya çıkmıştım ki tuhaf bir koşuşturmanın içinde kalakaldım. Önümden süratle geçen kurt sürüsü bir keçiyi bağırta bağırta kaçırıyor, sayısız köpekler kovalıyordu. Onların peşi sıra da eli sopalı birkaç kişi küfürler ederek hızla geçip gittiler. “Dünya hâli” desem de dışarı çıkar çıkmaz gördüklerimden dolayı pek sarsılmış, hatta tüylerim diken diken olmuştu.

 

Vaktin iyice ilerlemiş saati, belki de "yarı gece" dediğimiz ortalarıydı ki sabaha ait hiçbir emare, işaret görünmüyordu. Bir dilim ayva gibi gökte asılı duran yarım ayın gümüş ışığı, her tarafı aydınlatmaya kâfi gelmiyordu. Koca şehre karanlık hâkimdi. Gündüzden iyice uzaklaşılan bu dipsiz, koyu derinliğin, nasıl olup da bir kızıllığa ve maviliğe dönüşüp GÜNEŞİ ortaya çıkardığını anlamak biz fâniler için hakikaten kolay olmuyordu. Yalnızlığın tesiriyle mi ne? İyice artan ürperti ile karışık endişelerim beni farklı düşüncelere itiyordu.

 

Zifirî karanlık geceleri sonuna kadar uyuyup mahmur uyananlarla, uyumayıp sabahı keyifle karşılayanlar arasında büyük farklar vardı mutlaka. İlk ve en mühim sezdiğim bir uyanış ve farklılık olsa da hissettiklerimin esrarengiz dumanlı havasına yönelip bundan derin mânâlar ve içli huzurlar çıkarmam kolay olmayacağa benziyordu. Dünyamızın nasıl olup da her seferinde gecenin, hem de en derin karanlığını çatlatıp gündüze dönüşmesini anlamaya çalışıyordum aklımca. Bir zavallı mahlûk olarak beni endişelendiren karanlığın içinde en sona varıp korkunun ve ürpertinin en dibine ulaştığımda; şimdiki zamana, bugüne dönmem şaşırtıcıydı. Bataklığın en dibine inmişken, yeniden yüzeye, gün ışığına çıkıyor olmak harikulade bir şeydi. Dibe vurup derinlere inmeden önceki yeryüzünü görüş hâlimle, seyr-ü seferi tamamlayıp çıktıktan sonraki hâlim arasında büyük bir fark vardı.

 

Gündelik münasebetlerimde seslere ve kokulara daha derin mânâlar yükleyip her şeyin îmânla güzelleştiğini, etrafın, dünyanın, kâinatın kendi başına hiçbir mânâsının olmadığını anlıyordum bütün kalbimle. Ya da hayatın mânâsızlığı içerisinde ona mânâ yükleme ideali uğruna insanların neleri göze alıp neleri feda edebileceğine takılıyor hep tefekkür ediyordum kendi kendime.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.