"Sildin gözyaşımızı, Hakkın ödenmez ana!"

A -
A +
Bağrı yanık ana, biricik evladının bu garip tavırlarından bir şey anlamamıştı.

Küçük boyacı Ali’nin ilk günü fena başlamıştı. Bütün gün, ağzına bir lokma koymamış, para kazanacağını düşünürken de dayak yeme tehlikesi atlatmıştı. Başı dönüyor, ayakları titriyordu. Belki de hastalanmıştı kederinden, üzüntüsünden haberi yoktu, çünkü terliyor, midesi bulanıyordu ve üstelik de ateşi vardı. 
İzini iyice kaybettirdiğini düşündüğü bir çıkmaz sokak köşesinde, kuytu bir yer buldu oturdu. Derinden nefes alıp verdi.
Ne kadar zaman geçtiğini tahmin edemiyordu akşam ezan sesleri geldiğine göre, eve gitmeliydi. Anacığına öyle söz vermişti. Ayağa kalktı; hırıltılı hırıltılı nefes alıp veriyordu, birden ürperdi, akşamın  serinliği ta iliklerine kadar işlemişti. Başlığını alnına yerleştirip yırtık, pırtık ceketini iliklemeye uğraştı, yere bıraktığı boya sandığını almak için bir adım attı, eğildi, tam doğrulurken o esnada anacığını gördü. Birden sanki elektrik çarpmış gibi yeniden titremeye başladı. Dişlerinin arasından mırıldandı sadece; “Aklı fikri bizde! Canım anacığım…” diyebildi!
Alaca karanlıklarda ışıldayan iki yuvarlak göz, onu takip ediyordu... Birkaç dakika sonra yerdeki sandığı kaptı ve uzaklara, surlara doğru dikti gözlerini. Bakışlarıyla gölgeleri delmek istiyordu. Hiçbir şey net görünmüyor, gittikçe karanlıklaşıyordu. Karanlık çöktükçe de hava serinleşiyor, her tarafı kaplayan şeffaf tülden mor gölgeler lacivertleşiyordu.
Pişirdin aşımızı,
Kurtardın başımızı,
Sildin gözyaşımızı,
Hakkın ödenmez ana!

İyi terbiye ettin,
Suçumuzu affettin,
Bize ömür tükettin,
Hakkın ödenmez ana!
Yeniden; “anacığım!” diye haykırarak, koşmaya başladı. Bağrı yanık ana, biricik evladının bu garip tavırlarından bir şey anlamamıştı. Çocuğun kaçmış olduğu yöne doğru o da hızla koştu. Bir sokak ötede durdu, kimseyi görememişti. O zaman olanca, kuvvetiyle:
- Ali’m! Ali’m! diye haykırmaya başladı! Sustu ve bekledi ama bir cevap alamadı.
Şimdilik sokaklar boş sayılırdı. Alçaklı, yüksekli apartmanlar çevreliyordu etrafını. Gözleri bir karaltı ve kulakları da bu büyük şehrin derin sokaklarında boş yere bir yankı aradı. Akşam serinliği iyice kendini belli etmişti. İnsanı üşüten serin bir rüzgâr da esmeye başlamıştı. Belki de onlara öyle geliyordu. Yer yer bazı dalları kuruyup yaprakları dökülmüş asırlık çınarlar; geniş dallarını devasa iki kol gibi yalvarırcasına kararan göklere uzatmışlardı. Sanki onlar da gizli bir şeyler biliyor, biricik evladının gizlenmesine yardım ediyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.