Şimdi söyle ey nefsim; gel desem gelir misin?

A -
A +

İMÂN ettikten sonra İLİM, AMEL, İHLÂS… ebedî kurtuluşun şifreleri olduğunu unutmayacağım. Onun için durmadan kangren yarama merhem olduğun gibi, huzur ve saadetimin habercisi olduğunu anladım. Onun için anlatıyorum bütün mahlukata! Onlar da bilsin ve yeter ki hakiki imâna gelsinler!

 

Ey NEFSİM!

 

Şimdi söyle ey NEFSİM; “Gel!" desem gelir misin?

 

Delilik bu ya! Yalnız başıma, kendi kendime konuştuğumu sanırken meğer sesimi herkes duyuyormuş! Bu arada "ELBETTE GELİRİM" diyen Halife'mizin sesini duydum. Önce “Herhâlde rüya görüyorum…" sansam da gecenin en karanlık vaktinde bir gölge gibi gelip önüme dikiliverdi.

 

- Ya sen uyumaz mısın  Behlül?

 

- Siz ha! Muhterem Sultan’ım!

 

- Evet! Ya ne sandın?

 

- Hep bize "Önce selâm sonra kelâm…” derdiniz, ne oldu ki önce kelâmdan başladınız?

 

- Diyeceğimi önce demek için olabilir. Yüzüme vurmasan hatalarımı olmazdı değil mi?

 

- Elimde değil Sultan’ım. Her şey Sultan’ımızın iyiliği için!

 

- Onu anlıyorum lakin nefsimin de ağırına gidiyor.

 

- Ah nefisler! Aah! Ben de onunla muharebedeyim ya!

 

- Onu kaç defa mağlup ettiğine ben şahidim! Daha bitiremedin mi?

 

- Yarama tuz basma Sultan’ım!

 

- Sen benim yaralarıma tuz değil kezzap döküyorsun da… Bak, kolay mıymış?!

 

- Kolay olmadığını her defasında dile getiriyorum. Malumunuz her şey! Siz de biliyorsunuz!

 

- Her neyse saraydan yemek, bal, kaymak, meyve getirdim. Belki acıkmışsındır!

 

- Ah ah!

 

- Yine ne oldu? “Ah”lanıp duruyorsun!

 

- Tehlikeyi gören hiç yan gelip de yatabilir mi?

 

- Nasıl?

 

- Ne bileyim? Şu kulübenin tavanından zehirli yılanların yuva yapmış olduğunu görsem, ayaklarımı uzatıp uyuyabilir miyim?

 

- Öyle bir şey mi var?

 

- Meselâ dedim!.

 

- Haydi bir şeyler ye de biraz nasihat et bana.

 

- Yani çok cömert olduğunuzu mu söylemek istiyorsunuz?

 

- Hani çok da cimri sayılmam! Neler yaptığımın çoğunu biliyorsun Behlül.

 

- Sultanım! NİYET çok mühim.

 

- Kalbimi mi yarıp baktın?

 

- Siz daha iyisini bilirsiniz. İnsan az çok kendini tanır; desinlere mi, Allahü teâlânın rızası için mi yaptığın çok kolay anlaşılır.

 

- Gecenin bir köründe beni kuş tüyü yatağımdan kim kaldırabilirdi Behlül?

 

- Sultanım, şunu bütün kalbimle söylüyorum; sizin yaptığınız belki de yaptığımdan daha büyük fedakârlık. Benim terk edilince üzülebileceğim bir şeyim yok zaten. Sizin nimetleri elinizin tersiyle itekleyip gecenin ortasında benim gibi bir meczubun kulübesine tenezzül etmeniz çok çok daha manidar, bir o kadar da büyük fedakârlık. Her babayiğidin yapabileceği bir şey değil.

 

- İltifat mı?

 

- İltifat etmeyeceğimi bilirsiniz! Uzatmayalım da ben size hem ders olsun hem de numune bir CÖMERTLİK hadisesi anlatayım. Olur mu Sultan'ım? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.