"Siz beni üzmediniz Behlül, aklımı başımdan aldınız!.."

A -
A +

"Nasıl olur Behlül? Dün bir köşke bir altın istiyordun, bugün bin katına yani bin altına çıkarmışsın. Bunun sebebi ne olabilir ki?"

 

 

 

Harun Reşid sordu:

 

- Peki kaça veriyorsun bu köşkü?

 

- Bin altın Efendim!

 

- Nasıl olur Behlül? Dün bir altın diyordun, bugün bin katına yani bin altına çıkarmışsın. Bunun sebebi ne olabilir ki?

 

- Hanımefendiniz dün görmeden bir altına aldı ama siz gördükten sonra istiyorsunuz. Onun için bin altın bile az efendim!

 

- Ama!

 

- Sultan’ım! Mühim olan gayba îmândır. Yani gözünle görmeden, elinle tutmadan inanmak esastır. Bekara suresinin başında, iyiler övülürken, "Onlar gayba inanırlar..." buyuruluyor.

 

- !!!

 

- Malumunuz îmânın altı şartı vardır. Bu altı şarttan birine inanmayan veya tereddüt eden inanmamış sayılır Allah muhafaza. Bu altı şartın kabul ve makbul olması için üç esas daha vardır.

 

- Peki, onlar nedir?

 

- Efendim, îmân gayba olur, gördüğümüz, müşâhede ettiğimiz şeyleri zaten inkâr edemeyiz. Esas olan Sevgili Peygamberimizin bildirdiklerini şeksiz şüphesiz almak, kabul etmektir. Birinci esas budur. İkincisi: Can hulkuma gelmeden, güneş Batı’dan doğmadan îmân etmek lazımdır. Perdeler kalkınca hakikatleri görenin îmânı sahih olmamaktadır. Üçüncüsü: Hubb-i fillah, buğd-ı fillah üzere olmaktır. Yani Allah rızası için muhabbet beslemeli, Allahü teâlâyı sevenleri sevmeli ve Allahü teâlânın düşmanlarını sevmemelidir. Diğer bir ifadeyle NEFSİ aradan çekip ayaklar altına almalı yani!

 

- Ah  Behlül! Ah! Beni benden eden kardeşim!

 

- Üzdüysem özür dilerim!

 

- Üzmediniz Behlül aklımı başımdan aldınız!

 

- Estağfirullah!

 

- Yağmurla keyiflenmeni de anlayamadım  Behlül! Herkes evine, kuşlar ve bütün hayvanlar yuvasına çekilirken sen ıslanmayı tercih ettin.

 

- Çocukluğumdan beri öyleyim Efendim! Her yağmur yağmasını dört gözle beklerdim.

 

- Var mı bir sebebi?

 

- Sebebini tam izah edemesem de çocukluğumdan beri bana heyecan veriyor, bilhassa öldükten sonra dirilmeyi hatırlatıyor.

 

- Nasıl?

 

- Efendim! Mahşer günü nasıl hepimiz kabirlerimizden kalkıp dirileceksek, yağmurdan sonra da nebatat öyle diriliyor. İyice kurumuş bir danenin kök salıp topraktan doğrulması gibi bizler de o gün öyle dirileceğiz! Büyük benzerlik var efendim.

 

- Hep tefekkür! Hep muhabbet! Boş yok maşallah!

 

- Efendim, malumunuz “VAKİT NAKİTTİR.” Ya kıymetlendirir kâr edersiniz ya da kaybeder iflas…

 

- Allah muhafaza!

 

- Tabii yağmur rahmet demek. Muhabbetim, belki de onunla büyüdüğümdendir. Böyle havalar beni hep çocukluğuma götürüyor. Her yağışta duyduğum huzuru veya saadetimi tarif edemesem de her çocuğun, bilhassa çok rahmetten sonra ortaya çıkan toprak kokusuyla büyümesi lazım geldiğine inanıyorum.

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.