"Siz beni yüksek görüyorsunuz, halk ise alçak görüyor!.."

A -
A +

Senin yüzüme karşı hakikatleri hiç çekinmeden, eğip bükmeden söylemen var ya... bana yeter Behlül!

 

 

 

Behlül, tevazu göstererek dedi ki:

 

- Efendim, mezarlıklarda yatıp kalkan, harâbelerde dolaşan, yalnızlığı ve tenha yerleri seven, çocukların maskarası, büyüklerin yüzkarası olan, yine onlar tarafından taşlanan biri için bu kadar hüsn-ü zan fazla olmuyor mu?

 

- İşte bu kadar horlanmaya, hakir görülmeye rağmen bunları hep hoş karşılayan insan, alelâde, sıradan biri olabilir mi Behlül?

 

- Bilmem ki Sultan’ım ne diyeyim? Siz yüksek görüyorsunuz, halk alçak… Yerim neresi?

 

- Kalbim!

 

- Estağfirullah! Keşke layık olabilseydim! O kadar alâkadar oluyorsunuz ki Sultan’ım, kimine göre Behlül Dânâ, Hârûn Reşîd’in kardeşi, bazılarına göre yeğenin, bazılarına göre ise musâhibin yani nedîminmişim!

 

- Kim ne derse desin, hepsi de kabulüm. En yakınımsın! Senin yüzüme karşı hakikatleri hiç çekinmeden, eğip bükmeden söylemen var ya... bana yeter  Behlül! Herkesin çekindiği bu kudretli hükümdârın hatâlarını, hem de hiç korkmadan yüzüme vurarak irşâd ettiğin için sana çok şey borçluyum!

 

- Estağfirullah! Hâlâ ne kudretli hükümdarlığından bahsediyorsun Harun Reşid Sultan’ım?

 

- Ahali öyle görüyor! Ya sen nasıl biliyorsun beni?

 

- Tahtın, tacın, bütün servetin bir bardak su bile etmez!

 

- Tövbe de Behlül! Servetim gizli saklı değil ki hepsi göz önünde. Vadileri dolduran sürülerimin sayısını bile bilmiyorum.

 

- İşte mesele de burada Sultan'ım! Sen kendini zengin sanıyorsun ama bu sahip olduklarının bir bardak su kadar kıymeti yok!

 

- Anlayamadım! Nasıl?

 

- Müsaade buyurursanız basit bir iki suâlim var.

 

- Bilakis... Şarkın en büyük pâdişâhıyım. Benim saltanatım altında nice milletler, şehirler, nice ırmaklar, göller ve deryalar var.

 

- Eğer kızmadan, samimice cevap verirseniz ben de bu servetinizin pek de kıymetli olmadığını ispat edeyim Efendim.

 

- Peki! Sor!

 

- Birinci sorum şu: Çölde susuz kalıp ölecek hâle gelseniz. Birisi çıkıp "Saltanatın ve servetinin yarısını verirsen sana su verip ölümden kurtarırım dese" ne yaparsınız Sultan'ım?

 

- Elbette ölmemek için adamın teklîfini kabûl ederim, nasıl olsa mülkümün geri kalan yarısı bana, evlatlarıma ölünceye kadar yeter, artar bile.

 

- İkinci suâlim de şu: Peki, Allah muhafaza, içtiğin suyu çıkaramasan, sıkıntıdan kıvranıp dururken birisi çıkıp "Mülkünün geri kalanını da bana verirsen o suyu çıkarırım" dese ne buyurursunuz?

 

- Mecbûren, diğer yarısını da veririm!

 

- Gördün mü Sultan’ım? Bak! Sizin saltanatınızın kıymeti bir bardak su kadar bile değilmiş. Daha "malım malım" diye neyinizle övünürsünüz?

 

- Haklısın  Behlül! Şimdi gidebilirsin! Peşin sıra daha ağlamayacağım!

 

- Estağfirullah Sultan’ım! Şimdi de ben ağlayacağım!

 

- !!!

 

Birlikte dışarı çıktık, Bahçede çalışanlara selâm verip eşlik ettik, sağlık, sıhhat, afiyet, sofralarına bereket diledik, pek samimice hasbihâl ettik. Oradakileri Allahü teâlâya emanet edip ayrıldık. Rabbim her çeşit belâ ve musibetlerden hıfz-u himaye eylesin bütün cümle Ümmet-i Muhammed’i. DEVAMI YARIN

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.