Eşref-i mahlûkat olan insan, yeryüzündeki canlıların en kuvvetlisi olmasına rağmen, doğduğu anda en zayıfların başında geliyordu. Belgesellerde seyredenimiz çok olmuştur; bazı hayvan yavruları doğumdan hemen sonra, bir kısmı da kısa bir zaman sonra ayağa kalkabildiği, ihtiyaçlarını karşıladığı hâlde insanoğlu ancak, doğumundan birkaç sene sonra bu seviyeye gelebiliyordu. “Kim bilir, ne hikmetleri var?” deyip yavrumuzu düşünmeden edemiyordum.
Neslin devam edebilmesi için bütün zorlukları çeken ana babaların hakkı ödenir miydi? Annemin ve babamın kıymetini daha bir idrak etmeye başladım. Demek anneciğim boşuna demiyormuş; “Anne baba olun o zaman anlarsınız…” diye.
Biliyorsunuz okumayı sevdiğimi. Her zaman dile getirmemdeki maksadım da apaçık belli; böyle şeyleri nerede nasıl bulduğumu doğru anlatabilmek için kısa fasılalarla hatırlatıyorum gayr-i ihtiyari. Biraz da mizacım öyle sanıyorum. Her şeyin niçinini, nedenini göstererek hissiyatımı paylaşmak istiyorum. “İş olsun, dostlar alışverişte görsün…” kabilinden değil, hakikatler anlaşılsın, aynı hatalara düşülmesin diye. Tabii kolay da değil bu dediklerimi yapmak. En büyük hakikat; niyetim halis, anlayacağınız.
Bebek ve onunla alakalı dünyayı arayışım, beni nerelere kadar sürükledi bir bilseniz. Asıl aramanın “EBEDÎ SAADET” olduğunu iyice anladım. Anlamasına anladım da işin içine girmek o kadar da kolay olmuyordu. İç ve dış mâniler ne kadar da set çekiyorlardı önüme aman Allah’ım. Zayıf Jale’cik iyice bu yükün altında eziliyor, büzülüyor, ufalıyordum gittikçe.
Gönül sultanlarımızdan biri olan Hazreti Mevlânâ; “İnsanın kıymeti ne ile ölçülür bilir misiniz?” diye size bize soruyor, cevabını da kendileri veriyor; “Aradığı şeyle!.. İnsan neyi ararsa ona layıktır…” diyor. Yani insan neyi, niçin aradığını bilmeli. Bilmezse ne olur? Aradığını bulduğunun bile farkına varmaz. Boşu boşuna uğraşıp durur. Zaman, emek, maddi ve manevi birçok kayıplar birbirini takip eder. Biraz tefekkür edince rahat anlaşılıyor mesele; hayat denilen yaşama serüvenimiz baştan sona kadar arayışla geçiyormuş meğer.
Gördüğümüz bütün yollar, işaretler aramak ve istediklerimizi bulmak için lakin yine de etraf yolunu kaybedenlerle dolu. Şair-i âzam Üstad Necip Fazıl Kısakürek bakın nasıl sesleniyor biz zavallı insanlara;
Üst üste, alt altalar,
Bende gökler ve yollar.
Gökler, kat kat mavilik,
Yollar, kol kol servilik.
Yollar nereye gider,
Ve ne düşünür gökler?
Göklerin bir sırrı var,
Onu arıyor yollar.
Gökler suda titriyor,
Yollar suda bitiyor.
Göklerin yüzü yerde,
Yollarınki göklerde.
Bu yollarda izimiz,
Bu göklerde gizlimiz.
Yollar, beni vardırın!
Gökler, tutup kaldırın!
DEVAMI YARIN