Jale'nin arkadaşlarına yazdığı mektup:
Ortada cevapsız kalan sualimiz şu: “İnsanı kendinden ve başkalarından kaçıran şey hakikaten nedir o hâlde?”
Siz beni çözdünüz ben de sizi gibime geliyor. Niçin böyle davrandığınızı, konuşurken niçin bakışlarınızı kaçırdığınızı, inanmadığınızı söylemek mecburiyetinde kaldığınızda ellerinizi koyacak yer bulamadığınızı, aslı olmayan sözler sarf ettiğinizde yüzünüzün kızardığını, sahte zoraki gülümsemelerinizi açık verip hep gösteriyorsunuz. Yani diğer bir ifadeyle hâl ve gidişatınız sizi kolay ele veriyor. Bâri rolünüzü iyi yapın da fark etmeyeyim. Ne kadar sağa sola saklasanız da gözümden kaçmıyor. Devamlı söz verdiğiniz o iddialı işlerinizde bile sınıfta kaldığınızdaki ses tonunuzu bana sorun. Birbirimizi bu kadar çok anlamasaydık daha mı iyi olurdu? Doğrusu onu kestiremiyorum. Anlamış gibi de yapmasaydık, birbirimizi hakikaten anlamış olsaydık. Kafalarımız da vicdanlarımız da hakikaten karışık olmasaydı.
“Ya onu sevmediğimi anlarsa! Ya onu kıskandığımı zannederse! Ya onu kandırdığımı düşünürse! Ya hakiki niyetimi tespit ederse…” diye kıvranıp duruyoruz gizli aşikâr. Cümleleri bu kadar evirip çevirmemiz bu yüzden galiba.
Kelime oyunlarınızı, jest ve mimiklerinizi ustaca kullandığınızı zannettiğiniz sohbetlerinizi, elveda deyişinizdeki sinsiliği ve kinayeli ifadelerinizin altında yatanların hepsini anlamak istemezdim. Maalesef ki gün gibi ortada, çok açık veriyor ve yazık da ediyorsunuz herkese. Kimseye karşı ön fikirliliğim, şartlanmışlığım olmadığı hâlde karşılaştıklarımı hiçbir kalıba sokamıyorum, sadece düştüğünüz zavallı durumları seyretmekle yetiniyorum.
Bu kadarının da fazla olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Bir ölçüde haklısınız. “Fakat nasıl hemfikir olacağız, müşterek düşüneceğiz?” suâline vereceğim ciddi bir cevabım da yok, malumatım da…
Biliyorum şimdilik çok yalnızım. Elimde kendimden ve çocuklarımdan maada hiçbir şeyim kalmadı. Onlarla basit bir dünya kurdum, bari orada bırakın rahat öleyim!
Şu veya bu şekilde hepinizi çözdüm arkadaşlarım. Kinayeli söylediklerinizi, takındığınız tavırları, ellerinizin titretme hızını, heyecanlıyken göz kapaklarınızı düşüp kalkmasını, şüpheye düştüğünüzde tereddütle dudaklarınızı kıpırdatmanızı, sinirliyken kaşınızı kaldırışınızı ve alın çizgilerinizi… Yani şu andan itibaren vücut dilinizin bana söylemek istediklerinin tamamını anlamış bir Jale var karşınızda.
Aynaya bakmaktan korkmuyorum çünkü kendime yalanlar söylediğimde yüzümün kızardığını hissediyorum, utanıyorum, bu duruma düşmemek için de beğenmediğim hiçbir davranışı yapmıyorum. Bu mektubu da bu hislerle yazıyorum. Çünkü düşündüklerimi yüzünüze karşı söyleyemem diye. Hakkınızda doğru da olsa ileri geri sözler sarf ettiğimde içimi büyük bir mahcubiyet hissi kaplıyor. Kendimi kontrol altında tutmaya zorlanıyorum. Yüz yüze gözlerim gözlerinizdeyken konuşmanın çok daha zor olacağını tahmin ediyorum. Aslında hitabet ayrı bir sanat. İnsan suskunluğun o baş döndürücü farkındalığına kapılınca tek söz dahi edemiyor. Ben de onlardan biriyim. DEVAMI YARIN