Jale:
- O yaşı çoktan geçirdik. Dert söyletiyor.
- Buna da şükür! Bak hayattayız, ayaktayız, sağlığımız yerinde ya... daha ne istiyoruz? Sen ona bak!
- Onlara bir şey diyen mi var Allah aşkına Tanju? Konuşturma beni!
- Konuştursam ne olacak?
- Ne olacak çektiğimiz sıkıntıları yeniden masaya yatırıp aynı hikâyeleri yüksek sesle birbirimize bağırmak olacak! Çok çektirdin bize mâlum!
- Yaptığım fedakârlıklar, iyilikler gözüne dizine dursun nankör!
- Aaa şuna bak! Bana nankör diyor! Ha öyle mi?
- Öyle değil, akşam!
- Güleyim bari! Egon kadar dilin de büyümüş bakıyorum! Eskiden utanırdın, şimdi o da rafa kaldırılmış! Büyük bir mesafe katetmişsin! Aferin!
- Sorsana niçin böyle olduğumu?
- Niçin böyle oldun?
- Böyle yaşamaktan nefret ediyorum, eskilikten nefret ediyorum, yeniyi ve güzeli istiyorum, anlıyor musun?
- Sen istiyorsun da benim istemediğimi kim söyledi?
- Eski, yırtık ve pis iğrenç bir elbiseyi üstümden atar gibi bu hayattan ayrılmak, çıkmak istiyorum! Bıktım artık! Ben başka şeyler istiyorum, başka bambaşka, anlamıyor musun?
- Hem suçlu hem güçlü buna derler! Onca borcun altına ben girdim sanki!
- Sen girmediysen de girmemizi sağladın! Beni azgın dalgaların içine sen attın! Şimdi de “Nasıl kurtulursan kurtul” modundasın! Helâl olsun!
- Aaa! Çok şaşırdım! Suçlu lazımdı o da bulundu! Jale’nin vay başına gelenlere!
- Diyeceksen bari “Masum Jale” de de tam olsun!
- Elbette masum Jale!..
İş fena büyüyecekti ki hamd olsun çocukların sesini duydum. Olup bitenlerden bihaber evlatlarımız güle oynaya içeri girdiler. “Nasılsınız Anneciğim? Nasılsınız Babacığım?” ifadeleri şişik egolarımızı söndürmüş, kabarık yelkenlerimizin çabuk inmesine sebep olmuştu. Yoksa gidişat hiç de iyi değildi, nerede duracağıysa meçhuldü. Çok fena yapacaktım Tanju’yu. Kendi kendime ne kadar alttan alacağıma karar verip önceden hazırlık yapsam da konuşmaya ve bilhassa beni suçlamaya başlayınca “Tamam haklısınız, her şeyi ben yaptım, ben bu hâle getirdim, ben yedim içtim, gezdim, tozdum, eğlendim, borçlandım…” diyemiyordum. O zaman da ağız dalaşı şiddetli kavgaya kadar varıyordu.
Çocukları aldım mutfağa götürdüm, karınlarını doyurdum. Masumların, bizim bitmeyen münakaşalarımızı duyup hayattan, bilhassa anne ve babalarından nefret etmemeleri lazım geldiğine inanıyordum. Çocuklar yanımızda olunca süt dökmüş kedi misali öyle mahcup kalakalıyordum. Anlayacağınız bizim hayatımız; TGRT televizyonunda bir zamanlar yayınlanan “ÇOCUKLAR DUYMASIN” dizi filmine çok benziyordu. Tek başımıza sayıp söylediklerimizi çocukların yanında dillendirmiyorduk. Tanju da bu anlaşmasız anlaşmaya dikkat ediyor, fazla ileri gitmiyordu. DEVAMI YARIN