Sultan’ım, kimseleri şikâyet etmediğimi görünce pek sevindi, âdetâ gözlerinin içi gülüyordu. Daha yaklaştım, devesinin yularından tuttum. Zaptiyeler bırakmak istemeseler de Hârûn Reşid Sultan’ım “Dokunmayın Behlül’üme!” diye emir buyurunca onlar da mecburen geri çekilip beni serbest bıraktılar. Bu boşluğu fırsat bilerek yüksek sesle:
- Sultan’ım! Siz hoş geldiniz! Sefalar getirdiniz! Bir arzım var!
- Hoş bulduk! Buyur Behlül'üm, ne istiyorsun?
- Ey Müminlerin Emîri! Eymen bin Nâil, Kudame bin Abdülâmir bize şöyle haber verdiler ve buyurdular ki:
“Ben Resûl-i ekremi Arafat’tan dönüşte görmüştüm. Kızıl bir deveye binmişti. Yanında kimse dövülmediği gibi, kimse de kovulmazdı. Kimsenin hâline ahvaline bakıp gülünmezdi. 'Yol verin, yol verin!' diyen münâdileri de yoktu."
Sen de bu usûle riâyet eyle! Bilmiş ol ki; tevâzu ile yolculuk etmen, kibir ile yapılan seyâhatinden bin kat daha hayırlıdır.
- Doğrudur Behlül'üm! Başka…
- Şirin Bağdât ve etrafını nûrlandırıp aydınlatacak hediyeler getirdiniz mi? deyince önce bir durakladı Sultan'ım sonra:
- Bu dediğin hediyeler nasıl olur? Nereden temin edilir Behlül'üm?
- İnsanlara, Allahü teâlânın muhabbetini, O’ndan korkmayı ve hürmeti, o insanlara örnek olacak şekilde hâl ve hareketler, onlar hakkında temiz ve güzel düşüncelere sâhip olmak en güzel hediyedir Sultan’ım.
- !!!
Bu söylediklerimi can kulağıyla dinleyen Hârûn Reşîd ağlamaya başlayınca tabii ki ben de ağladım. Yufka yüreklilik neylersin ki; herhangi bir sebepten dolayı birinin ağladığını görünce elimde olmadan ben de onlara uyup göz sularımın önünü açıveriyordum.
- Ey Behlül! Hasret had safhada! Hadi, biraz daha anlat!
- Sultan’ım! Ben de öyleyim yalnız, dilim dikenli. Kendi kendime söz veriyorum Sultan’ımı üzmemeye lakin mevzu açılınca ağzımdan çıkan kelimelere mâni olamıyorum.
- İyi ki mâni olamıyorsun! Yoksa, kim bizim aklımızı başımıza getirecekti?
- Estağfirullah Sultan'ım! İdare ettiğin memleketinin bir köşesinde bir mazlum, herhangi bir sebepten dolayı zulme uğrasa, memleketin diğer köşesinde bile olsan, Allahü teâlâ bunun hesâbını senden soracak! Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen; “Şüphesiz ki iyiler Naîm Cenneti’ndedir. Kötüler ise Cehennemdedir” buyurdu (İnfitar sûresi: 13-14). Âhirette, Cennet veya Cehennem dışında gidilecek üçüncü bir yer yoktur. O hâlde hazırlığını buna göre yap Sultan’ım!” dedim. Dedim ama yine üzdüğümü düşünerek pek fena hüzünlendim. Gözyaşlarını silen Halîfe;
Biraz düşünüp “Amellerimiz hakkında ne dersiniz?” diye sorunca bu sefer de;
- Allahü teâlâdan korkarak ve emrettiğine münasip olarak yapılan amel makbuldür! Halîfemiz; suâl sormaktan bıkmıyordu. Sanki Hac boyunca biriktirdiklerini bir anda sormak istiyordu. Ahali de başımıza toplanmış bizi dinliyordu. Herkes hâlinden memnundu.
DEVAMI YARIN