Bu anlattıklarımdan sonra Sultan’ım mahcup oldu, kızardı, bozardı. Ne yapacağını şaşırdı. Ben de üzgündüm lakin yalan söyleyecek hâlim yoktu.
Behlül Dânâ:
- Birinci secdede, esir aldığınız kralı, inceden inceye hesaba çektiniz ve suçlu bulup anında cezasını verdiniz. Kızı, canını bağışlamanız için yalvararak ayaklarına kapandı… Buraya kadar anlattıklarım doğru mu?
- Evet, doğru.
- İkinci secdede kralın kızını nikâhladınız, sarayınıza gelin getirdiniz. İkinci rekâtta misafirler dağıldı siz de odanıza geçtiniz…
- !!!
- Eh artık bana da karı kocayı yalnız bırakmak düşerdi!.. Namazı bu sebepten terk ettim Sultan’ım!
- !!!
Bu anlattıklarımdan sonra Sultan’ım mahcup oldu, kızardı, bozardı. Ne yapacağını şaşırdı. Ben de üzgündüm lakin yalan söyleyecek hâlim yoktu. Kendime söz vermiştim hep doğru söyleyeceğime.
Aslında namaz kılarken dünyayı terk edemeyişimize dikkati çekip kalbimizi toparlamamız lazım geldiğini söylemek istiyordum Sultan'ımıza. Beceremedim maalesef! Ah bu dilim! O yok mu? Benim başıma ne gaileler açtı, ne yerlerde, başımı taştan taşa vurdurdu! Ne sinsi düşman olduğunu bir ben bilirim! Derdim çok anlayacağınız. Onun için olsa gerek mütefekkirlerin çoğu dilden bizar olmuşlar.
"Ya doğru dürüst söyle ya da sus! Söz gümüşse sükût altındır. Başkasının ayıbını araştırmayınız, mümkünse kem sözleri, menfi olanları geciktiriniz, hemen yüzüne vurup söylemeyiniz! 'Çamur at izi kalır' deme, çamur attığında ilk kirlenen senin ellerin olur!” Daha neler neler?..
Rabbim, hepimize kendine kul, Habibine sadık ümmet olmayı nasip eylesin. Onun nurlu yolunda giden, şefaatine nail olanlardan eylesin inşaallah. Âmin âmin âmin.
Esasında susmayı bir türlü akıl edemediğimden mi ne başıma gelmedik kalmıyordu. O yüzden DELİ dediler, MECNUN diye çağırdılar, AKLI KIT, ANLAMAZ diye dalga geçtiler, MECZUP diye kovdular, ŞAŞKIN deyip yaklaştırmadılar… Peki bu kadar aşağılayıcı ifadelerle çağırdılar da ne oldu? Rabbim, milletin en tepesindekine muhabbetimi verdi. Sarayların kapısı ardına kadar açıldı. O muhteşem yer kendi hanem gibi oldu. Daha bu dünyadayken bile Allahü teâlânın rızası için çıktığım yolda elim boş dönmedim, ummadığım yerlerden mükâfatım geliyordu.
Ya ahiret?
Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle de dirilirsiniz… Gidince göreceğiz zaten.
Bunların hiçbirinden rahatsız olmadım elhamdülillah. Yalnız kalbime gelenleri söylememden dolayı muhataplarımın üzülmesine çok üzülüyordum, Basra harap olduktan sonra... neye yarardı ki… Son pişmanlık fayda etmiyordu.
Cehennem ateşinden, olmak istersen halâs,
Üç şeye yapışmak lazım; ilim, amel ve ihlâs.
İslâm âlimleri buyuruyorlar ki; ey nâs!
Küçükken öğrenmeli en güzel hareketi,
Baharından bellidir senenin bereketi.
Elbette söylenecek sözümüz, çoktur sana.
Hayat, ölüm, ahiret mâna içinde mâna.
Tövbe et kurtul, feryat çıkmadan asumana!
Durmadan rahmet yağar; dağa, taşa, ummana.
Müjdeler olsun bunca nimete kavuşana.
DEVAMI YARIN