Genç, sağa sola selâm verdikten sonra Şâh Şücâ Kirmânî hazretleri ona biraz daha yaklaştı ve;
- Rabbim namazını, duâlarını kabul buyursun genç kardeşim. Bir şey sormak istiyorum müsait misin?
- Buyurun Efendim.
- Evli misin?
- Hayır efendim.
- Kur’ân-ı kerîm okuyan, takva sâhibi ve güzel bir kızla evlenmek ister misin?
- Güldürme beni efendim! Bu şekilde çulsuz birine kim kızını verir ki? Tarlam, bağım, bahçem, çiftim çubuğum, anlayacağınız dikili bir ağacım dahi yok bu fâni dünyada.
- Dedin ya fâni dünya.
- Ha hilaf olmasın, eksik söyledim, üç gümüş dirhemim var! Bu şekilde olana kimse kız mız vermez bey!
- Ben veririm! Bu üç gümüşün biri ile ekmek, biri ile katık, biri ile güzel koku satın alırsın. “Peki” dersen bu işi tamam bil.
- Her şey Rab’bimden âmennâ ve saddaknâ!
- !!!
Şah Şücâ hazretleri, hiç tereddüt etmeden kızını o genç ile evlendirdi.
Gelin kız, o fakir gencin evine girdiğinde, bir kuru ekmek parçası görüp şaşırdı:
- Bey bu nedir?
- Senin nasibindir. Yarın sabah yemen için ayırmıştım.
- !!!
Şah’ın kızı hiç tereddüt etmeden hemen toplanmaya başladı. Evet, babasının evine gitmeye hazırlanıyordu. Bunu fark eden genç:
- Ah ah! Gitmeye haklısın! Hem de yerden göğe kadar! Bir şah kızının benimle bir ömür yaşayamayacağını biliyordum zaten!
- !!!
Kızcağız bu sözleri işitince kocasına dönüp:
- Tövbe tövbe! Fakirliğine bir şey demiyorum Bey! Lütfen yanlış anlamayın! Sen akşamdan sabahın ekmeğini hazırlıyorsun, ben ise babama şaşıyorum, bunca senedir yanındayım bana; “Seni haramlardan kaçan, dünyayı hiç düşünmeyen biriyle evlendireceğim…” derdi. Bugün öyle birine verdi ki Rabb'ine itimat etmiyor, rahat değil. Bu evde; ya ben kalırım, ya bu ekmek! Artık kararını ver!
Bu sözlerden şaşkına dönen genç, böyle takvâ, ihlâs sâhibi bir kızla evlendiği için hamdetti, şükretti. O ekmeği de hemen kapı komşusu bir fakire verip geldi. Şâh’ın kızı da kararından geri döndü ve onunla mesut bir hayat sürdü…
***
Bu kısa mevzuyu bir çırpıda okuyup bitirdikten sonra çaktırmadan kitabı kapatıp aldığım yerine koydum. Kim bilir daha nelerden bahsediyordu? İyice meraklanmıştım. Eve gittiğimde ilk işim bütün kitapları dikkatlice okumak olacaktı. Anlamada zorluk çektiğim yerleri Nefise Doktor’uma, Saadet Hemşireme soracaktım. Onlar cömertçe o kapıyı hep açık bırakmışlardı.
Ecdat sözü dinle, kalbi selim ol,
Bil ki, kalbden kalbe yol var demişler.
Öfkelenme hemen, biraz salim ol,
Sert sirke küpüne zarar demişler.
Her yere uzanmaz el ve etekler,
Sonra boşa gider bütün emekler,
Göllerde dolaşan şaşkın ördekler,
Baştan değil, tersten dalar demişler.
Aldanma dünyanın sakın vârına,
Düşmeye gör onun ahu zârına,
Bugünkü işini koyma yârına,
Gün doğmadan neler doğar demişler.
DEVAMI YARIN