İhtiyaçlar çoğaldıkça çoğalıyordu... Sağ olsun o da razı oldu, dediklerimi noksansız almaya devam ediyordu garibim. Yani ne edip eyliyor kafama koyduklarımı aldırıyordum. Teslim bayrağını çoktan çekmişti. Benimle mücadelesini kaybetmişti. Niyetim halisti güya; dedikodu olmasın “Bize gelenler de biz de rahat edelim, kimse ‘Niçin böylesiniz?’ deyip sormasın. Herkes gibi normal hayatımızı yaşayalım, dünya nimetlerinden istifade edelim” diyor, haklı olduğuma kendimi iyice inandırıyordum.
Tanju, işten daha da geç dönmeye başladı. Eskisinden daha çok mesai yapıyordu. Gece zifiri karanlıkta yorgun argın eve gelip bir pelte gibi düşüyordu.
Tanju geç saatlerde evine gelebilseydi de ben istediğimi aldırmanın huzuruyla doluydum. Gülücüklerim kulaklarıma varıyordu. Kocacığım ise her gün eriyor, sararıp soluyordu. Ben şımardıkça şımarıyor, o da içine kapandıkça daha da kabuğuna çekiliyordu. Gülmesini hepten unutmuştu. Şu veya bu şekilde son aldıklarımızın da çok şükür taksitlerini aksatmadan ödeyip alnımızın akıyla borcu bitirmiştik…
Lüks denilecek masada, şahane porselenler içinde basit denebilecek ilk yemeklerimizi yedik. Takım ve yemekler tezat teşkil ediyordu. Buruk bir tebessümle o sayfayı kapatmak istesek de sırıtıyordu. Çünkü doğru dürüst yemek koyamamıştık bu yeni parlak masamıza. Borç yüzünden et, kaliteli sebze meyve evimize aylardır girmez olmuştu. Bir tarafı yapayım derken beri taraf hepten çöküvermişti haberimiz yoktu. Buna rağmen yine de aklım başıma gelmiyordu. Bunları düşünürken Ziya Paşa’nın en meşhur beyti aklıma geliverdi:
Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir,
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir!
(Nasihat ile yola gelmeyeni azarlamalı,
Azardan anlamayanın hakkı dayaktır.)
Başımıza gelenlerin tesadüfen olmadığını çok geç anlayacaktım. Anlayacaktım da ay çoktan bacayı aşacaktı, benimkisi de bana olacaktı.
Eskiden yaşadığın seneler, günler hani?
El üstünde gezerdin, şerefler, şanlar hani?
Naylon oldu işimiz, pamuklar, yünler hani?
Dağlar gibi ümitler, döndü birer iğdeye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde’ye!
Nerede yiğit olan, er meydanına gelsin!
Dik tutmasın kafayı, şöyle biraz eğilsin!
Göründüğün gibi ol, niye öyle değilsin!
Şimdi rüşvetin adı, oldu artık hediye,
Geçti Bor'un pazarı sür eşeği Niğde’ye!
Hakikat karşısında, bırakmalı inadı!
Pek çok çile çekse de, değişmemeli tadı.
Kendi layık değilse, ne yapar meşhur adı,
Karar ver yüklemeden, sermayeyi kediye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde’ye!
Fırsatı iyi kolla, denmesin sana ahmak!
Karışma hiç kimseye, sen kendi işine bak!
Tekrarlanan hatalar, canlara etmesin tak,
Dokunur abur cubur şimdi bizim mideye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde’ye!
Hoca, fırsat bir kuştur, tutulmaz yorulmadan,
Hiçbir iş yapmamalı, ehline sorulmadan.
Çok iyi pişmelisin, yanmadan kavrulmadan,
Yoksa hiç beğenmezler, pişmemiş bu çiğ diye,
Geçti Bor'un pazarı, sür eşeği Niğde’ye!
DEVAMI YARIN