“Ya Rabbim, ne vakit kendim olacağım!” dedim ağladım...

A -
A +

Meğer Tanju da “Bu deli kız nerelere gitti?” deyip durmadan beni arıyormuş. Bir ara sessize aldığım telefonun titreşiminden ismini görünce dikkat kesildim, saydım tam on bir defa aranmışım Tanju tarafından. “Bu çocuk sana tutkun be Jale, artık anla! Ne yalpalayıp duruyorsun!” der demez Aylin’in o sesi kulaklarımda yankılandı “ERKEK MİLLETİNE İTİMAT EDİLMEZ! EDİLMEZ! EDİLMEZ! SAKIN HA!..” O geceki kâbus yine hortlamıştı. Nereden bulup geldiyse sanki üzerime çökmüştü de kalkamıyordum. Anlayacağınız ıssız dağ başında, ormanın içinde bile beni yalnız bırakmıyordu. “Ya Rabbim! Ne vakit kendim olacağım!” dedim ağladım. Gözyaşlarım çimenleri ıslatırken Tanju’ya kısa bir mesaj yazdım “Kusuruma bakma! Telefonum sessizdeymiş, aradıklarını duymadım. Merak etme geliyorum…” dedim kalktım, mesire yerine doğru aynı yollardan geri döndüm.

 

Değişken ruh hâli herkeste mi vardı, yoksa bana has bir durum muydu? “Psikolojik” bir rahatsızlığın ipuçları mıydı? Doğrusu bende bir şeyler vardı ama neydi? Tam kestiremiyordum. Lakin içten içe yiyip bitirdiği de bir hakikatti.

 

     ***

 

Sen şimdi vapurun güvertesinden denize bakacaksın ya,

 

Olur olmaz şeyleri kafana takacaksın ya,

 

Yapma, sakın öyle bir şey!

 

Bugün değilsen de yarın olursun bey.

 

Ciddiye alma,

 

Muhabbetsiz kalma,

 

Boş hayallere dalma.

 

Bizim sevdamız hepsinden de büyük!

 

Sen çalış kimseye olma yük!

 

Moda sevdalara ihtiyacım yok benim,

 

Güneşte değil acıyla kavrulmuş ak tenim.

 

Yükseklerdeyse de bir tarafım,

 

Düşüktür öbür yanım.

 

Sana ihtiyacım varken,

 

Kalkardım erken erken.

 

Bugün yarın derken,

 

Hepsini kaybederdim, en iyisini seçerken!

 

                   ***

 

Vakit nasıl geçti anlayamadım, akşamüzeri eve döndüğümüzde Toprak ve sözlüsü Filiz'i içeri davet ettik. Israr edince de “Madem öyle, bir kahvenizi içip çıkalım” dedi, hanemize girdiler. Girdiler ama aradıklarını bulamamış olmanın tesiriyle mi ne bir tuhaf oldular. Küçük bir odanın köşesindeki basit sandalyelere oturmayı beklemiyorlardı galiba, manidar gözlerle birbirine bakıp kaş göz işareti yapıyorlardı ha bire. Kahveler içildikten sonra müsaade istediler. Ama Toprak Bey diken üzerinde, bir şey demek istiyordu da çekiniyor havalarındaydı. Daha fazla dayanamadı;

 

- Kusura bakmayın da demeden evinizden çıkamayacağım! Ya çocuklar! Nasıl olur? Ya bu ne böyle bohem hayatı…

 

- Malum Avrupa'da şimdi moda bohemlik, tam bize göre!

 

- Doğru olmasına doğru da bu kadarı fazla! Moda bir hayat biçimi de olsa bu devirde, burada ve hele sizlere yakıştıramadım!

 

- Malumunuz, hayat oldukça pahalı! Günübirlik, biraz başıboş, fazla maksat gütmeyen, borçlanmadan, kendimizi yormadan yaşamak istedik. Karşımıza da bu çıktı. Yani basit bir hayat tarzını biz bilerek tercih ettik. Siz de zaten bohemliğin ne demek olduğunu söylediniz. Tesadüf değil yani. Bunun neresi rahatsız etti sizi Toprak? DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.