"Yalnızca Osmanlının değil dünyanın nizamını bozduk!"

A -
A +
Hurufi’nin can güvenliğinden endişe eden Kripto ve adamları, etten bir koridor oluşturdu.
 
Hurufi, bu beklenmedik çıkış karşısında eliyle Arap Molla Efendiyi işaret ederek, sevenlerine döndü;
- İşte tahammülsüzün biri!..
Bunun üzerine Arap Molla hiddetlendi, öfkelendi ve daha gür bir sesle;
- Ey nasipsiz!.. Bu eğriliğin yapıldığı yer nasıl Bursa Ulucami-i şerif ise, düzeleceği yer de bu cemaatin huzurunda, bu cami-i şeriftir.
- Ortalığı karıştırma! Kaba, softa!
- Kuru gürültüyle geçiştiremezsin. “Peygamberler arasında fark yoktur demekteki maksat, resullük ve nebilik bakımındandır. Fazilet, mertebe bakımından değildir. Asr-ı saadetten beri bilinen bu mühim meseleyi bir oldubittiye getiremezsin. Aklını başına topla!.. Özür dile! Hadi! Hadi!
Arap Molla, duracak, susacak gibi değildi. Sonu nereye varacaksa varsındı. Gerekirse gırtlaklarına bile yapışacaktı. Ucunda ölüm bile olsa, hak bildiği yoldan dönmeyecekti. Bugüne kadar hep doğruyu söylemiş, dürüst olanın yanında yer almıştı.
Doğru itikadın Allahü teâlânın ne büyük bir nimeti olduğunu çok iyi biliyor, talebelerine de hep bu iman esaslarını vermek için geceli, gündüzlü gayret gösteriyordu. Şimdi nereden gelip, milletin önüne çıkarılmış bu densizin dediklerine mi boyun eğecekti?..
Aklına gelebilen her şeyi yaşından beklenilmeyen bir çeviklik ve cesaretle saydı döktü. Hiç durmadan konuşuyor, meydanı boş bırakmak istemiyordu. Görenler delirmiş, aklını kaçırmış sanıyordu.
Ulemadan ve talebelerden birçok kişi de Arap Molla’nın etrafında halka oluşturdu. Cami-i şerifteki karışıklık uğultu hâlinde yükselerek devam ediyordu. Ne yapacağını bilemeyen insanlar, kapılara doğru hücum etti. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Kimileri;
- Vaiz haklıdır!
- Sözünü kesmeyin!
- Bırakın konuşsun!
Derken, bazıları da;
- Bu herif nereden çıktı?
- Biz âlimlerimizden böyle lakırdı duymamıştık. Ne yapmak istiyor?
- Muradı nedir?
- Neden icap etti?
Gibi sözlerle tepkilerini gösteriyorlardı.
Vaaz veren Hurufi’nin can güvenliğinden endişe eden Kripto ve adamları, etten bir koridor oluşturdu. Karışıklıktan istifade ederek de bir yolunu bulup kaçırdılar.
Hurufi durmadan; “Diyeceğimi dedim. Diyeceğimi dedim” deyip duruyordu. Dar sokak aralarında bekleyen besili, karınları doyurulmuş atlara atlayıp, doludizgin uzaklaştılar.
Arkalarına bakmadan koşuyorlardı. Kırbaç sesleri, atların toprak yolda çıkardıkları ahenkli patırtılara karışıyor, binicilerden bir laf bile duyulmuyordu.
Ne zamandır at üzerinde içi dışarı çıkacakmış gibi olan Hurufi, hararetten yanıyor, tutuşuyordu. Öğlenki kâbus, ateşler içinde bırakmıştı.
Hâlâ, evet hâlâ saçlarının dibi, alnı ter taneleriyle sırılsıklamdı. Kafile sık bir ormanlığa girdi. Hurufi daha fazla kendini tutamadı. Herkesin duyabileceği şekilde;
- Yalnız Osmanlının nizamı değil, dünyanın da nizamını bozduk!.. Evet, Osmanlının düzenini bozduk!.. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.