Neden sonra Hayriye Hanım, yeniden başını çevirip ev sahibesi Sultan Ablaya baktı.
Hayriye Hanım:
- Yanlış anlaşılmasın Sultan Hanım!
- Anlaşılacak ne var Hayriye Hanım? Herkesin yaptığından farklı bir şey değil ki!..
Neden sonra Hayriye Hanım, yeniden başını çevirip ev sahibesi Sultan Ablaya baktı.
- Sultan Hanım, son güz günü, bu kadar işin arasında misafir kabul edilecek zaman da değildi ama eski ahbaplığımıza bağışlayın.
- Sözü mü olur Hocamın Hanımı? Biz eskimez dostuz. Dost dosttan teklif umar mı? İşin düştüğünde, aklına hiçbir şey gelmeden, çat kapı geleceksin. Burası senin kardeşinin evi. Öyle yapmasan yanlış olur, çekindiğini duyup anlarsak işte o zaman üzülür, küseriz. Hem annenler Zanzak’ta, bizimkilere az mı sahip çıktılar?
- Hakiki dost ifadeleri.
- İnşallah öyle olanlardan oluruz.
- Siz de öylesiniz maşallah!..
Nermin, koşarak emmilerinin evine girdi. Çocukluk arkadaşı Nuran, çamaşır yıkamış bahçe çitlerinin üzerine seriyordu.
- Kız Nuran!
- Ne var emmi kızı?
- Ne olacak Hocanın Hanımı geldi bize! Anam da “Git, Nuran’ı çağır gelsin, birlikte hizmet edin…” diyor.
- İyi de bu vaziyette mi?
- Vaziyetinde ne var ki? Elbiseni değiştir kâfi! Hadi çabuk ol!
- Telaşe memuru musun ne? Elimi ayağıma dolaştırma sen de!
- Tamam tamam! Hazırlan gidelim!
***
Harap peyler, zayıf ve çürümüş cesetler gibi kendini zamanın keyfine bırakmış, varlı vakitsiz esen rüzgârların vura vura dövmeleri neticesinde her gün bir tarafını kaybederken de cansız ve çürük kımıldanışlarla direnme işaretleri gösteriyor, direniyordu. Köyün en yukarısında, “Kırlı” dedikleri tepedeki evler, kayalara konmuş kargalar misali, sanki avlarının üzerine atılacakmış gibi havanın pusu içinde kabarmış, hareketsiz bekleşiyordu. Tepelerde rüzgârın, aşağıda çayın cılız şırıltısının sesiyle bu toz toprak içindeki köy, ikindinin sessiz ihramını başına çekerek yalçın kayalıkların tülden gölgeleri dibinde bir meczup gibi çömelip kayıtsız akıbetini beklerken; Münir dayıların hanelerinin dışında ne ses, ne bir hareketlilik vardı…
Bol bol çaylar içildi, hatıralar anlatıldı, kuymaklar, kayganalar yendi, helvaların biri gitti, diğeri geldi. Güle söyleye vakit nasıl geçti kimse anlayamadı lakin Nuran kız, tarifsiz bir heyecan içindeydi. Oysa o kimsenin yanında pek sıkılmaz, çekinmezdi de. Bugün ne hikmetse “bir pot kıracağım” korkusuyla eli ayağı birbirine dolaşıyordu. “Allah’ım bu merasim bir bitseydi…” diyor, başka bir şey demiyordu. DEVAMI YARIN