Ummadıkları bir anda karşılarına çıkan çoban köpeklerinden korkan çocuklar, bağrışarak birbirine sarıldı!..
Cennetten bir bahçe gibi yemyeşildi etraf. Rengârenk çiçekler, ağaçlar ve meyve dolu dallarında envâ-i çeşit kuşlar, sağa sola uçuşuyor, o daldan bu dala konup kalkıyor, durmadan cıvıldaşıyorlar. Bu coşkulu seslere karışan şırıl şırıl sular, rüzgârla harmanlanıyor, güzelliklere güzellik katıyordu. Kısaca çevrem ses ve görüntü olarak harikuladeydi, oldukça göz kamaştırıyordu…
Çimenlerde koşup zıplayan çocuklar, sevinç çığlıklarıyla birbirlerine seslenmeye başladılar. Herkes gördüğünü diğerine gösteriyordu:
- Hey Abdullah! Bak bak! Ne gördüm? Buraya bak!
- Ay! Tavşanlar! Ne kadar da hoş şeyler aman Allah'ım! Ay ay!
- Yağız atlar, doru taylar, kır kısraklar…
- Hele şunlara ne demeli? Mor koyunlar, koca boynuzlu koçlar; yanı başlarındaki her biri pamuktan yumak yumak kuzular!..
- Aaaa sayamıyorum! Ne kadar da çoklar!
- Çok sevimliler çook! Bir de durmadan meleşiyorlar.
- Ya şu hörgüçlü develere ne demeli?
Bu arada ummadıkları bir anda karşılarına çıkan çoban köpeklerinden korkan çocuklar, bağrışarak birbirine sarıldı, ağlaşmaya başladılar. Yavrucakların sevinç ve heyecanı yarıda kalmıştı. Bana göre onların saf dünyaları temiz kalmalı, keyifleri kaçmamalıydı. Bütün kuvvetimle koştum:
“Hoşt hoşt! Masumlara dokunmayın! Hey kelpler! Size diyorum; sakin olun! Yoksa sizi Kıtmîr’e şikâyet ederim ha!” dedim, her biri bir tay kadar iri köpeklerin önüne geçtim. Onlar da ne demek istediğimi anlamış gibi oldukları yerde kalakaldılar.
- Sizler cesur çocuklarsınız! Sakın korkmayın! Hele ağlamak hiç yakışmıyor... Daha ileride süslü tavus kuşları var. Ak kazlar, yeşil başlı ördekler, çilli tavuklar ve pek sevimli civcivler istediğiniz kadar…
- Hey! Yaşasın!
- Behlül Baba! Ya sen köpeklerle de mi konuşuyorsun? “Dur” dedin durdular! Lisanından anlıyorlar galiba.
- Güldürmeyin beni çocuklar! Onlar sizlerden zarar gelmeyeceğini hissetti, öylesine kaldılar.
- Hem biraz önce üzerimize gelen köpekleri, birine şikâyet edebileceğini söyledin, o da kim?
- Ne demiştim?
- Pek duymadığımız bir isim söyledin. Halifemizden büyük, ondan daha itibarlı biri de mi var?
- Allah iyiliğinizi versin! Gülecek hâlim yoktu. Böyle suâl sormakta haklısınız tabii...
- Haklıyız da… Neler olmuştu, siz onu anlatın?
- Bazı isimleri sayacağım. Bakalım bu mübarek isimleri duyanınız var mı?
- Hangi isimleri?
- Yemlîhâ, Mekselînâ, Mislînâ, Mernûş, Debernûş, Sâzenûş, Kefeştatayyûş ve Kıtmîr.
- Annem bazen söylüyordu ama ne mânâya geldiğini bilmediğim gibi ne olduklarını da bilmiyorum. Hemen şimdi “say" deseniz de sayamam! Hiçbiri de aklımda kalmamış.
- Tamam, şöyle etrafıma gelin, dizilin. Şimdi oldu. O zaman ben de baştan itibaren merakınızı gidereyim.
DEVAMI YARIN