"Yerin üstünde, altında ve  semada en çok ne var?.."

A -
A +

Beklemediği suâlden dolayı mı, yoksa ciddiliğimi hafifletmek için mi ne Harun Reşid Sultan’ım ellerini dizlerine vurarak yine güldü.

 

 

 

Dicle kıyısına gitme niyetiyle kulübemden çıktım. İstemesem de ayaklarım beni saraya doğru götürüyordu. Birden kendimi Harun Reşid Sultan’ımızın tahtının önünde buldum. Diyeceksiniz ki “O kadar da olmaz! Bir çulsuzun, koca padişahın en mahrem yerinde işi ne?” Hakikat, düşündüğünüz gibi olsa da Sultan’ım, bütün saray çalışanlarına emir buyurmuş; “Behlül geldiğinde kendi kulübesine girer gibi yerimize ve yanımıza rahat girsin, çıksın. Hangi hâl üzerinde, hangi kıyafetle olursa olsun ikaz etmeyin, yardımcı olmak bakımından da olsa bir şey sormayın…”

 

Sık sık olmasa da kafam estiğinde, canım istediğinde, çağrıldığımda; kendi evime gider gibi gider, elimi, kolumu sallayarak dolaşır, canım istediğinde de çıkar, dönerdim.

 

Yine böyle meczupluğum üzerinde gitmiştim. Görür görmez Harun Reşid Sultan'ım yaptığı toplantıyı tehir etti, bana bakarak gülümsedi:

 

- Gel,  Behlül gel!

 

- !!!

 

- Esselâmü aleyküm. Ey Halife!

 

- Ve aleykümselâm! Buyur  Behlül.

 

- Müsaadenizle bir suâlim var.

 

- Acelen ne? Şöyle bir soluklansan, sonra sorsan olmaz mı Behlül?

 

- Olmaz! Biraz sonraya garantin mi var? Bil bakalım.

 

- Neyi?

 

- Neyi olacak? Yerin üstünde, yerin altında ve mavi semada en çok ne var?

 

- !!!

 

Bu beklemediği suâlden dolayı mı, yoksa ciddiliğimi hafifletmek için mi ne Harun Reşid Sultan’ım ellerini dizlerine vurarak yine güldü. Sonra ayağa kalktı "Hakkımdan ancak sen geliyorsun!" dedi, beni kucakladı. Bu sefer de ellerini iki yana açtı:

 

- Bunu bilmeyecek ne var  Behlül? Yeryüzünde en fazla olan, topraktan fışkıran çayır çimen gibi nebatat yani bitki ve bir de börtü böcek, hayvanattır.

 

- Bu kadar mı?

 

- Daha bitmedi. Yer altında ölüler, semada yıldızları saymıyorum bile sayısız melekler var.

 

- !!!

 

O kadar candan ve samimi izah edip anlatıyordu ki. Benim niyetim farklıydı. Bir mümine illet, kıllet, zilletten biri gelmeliydi. Sultan’ım benim elimle bunlardan birini yaşıyor, sonra kızıyor, üzülüyor bilahare de muhabbetle kucaklaşıyorduk. Bir şey Allah rızası için olunca tesiri kuvvetli, muhabbeti de farklı oluyordu. Bu sevinçli hâline “yok” mânâsında başımı salladım:

 

- Hayır, bilemedin! dedim.

 

Harun Reşid Sultan'ım, bu beklemediği cevabıma pek şaşırsa da belli etmeden karşı suâl sormaya, keyifli görünmeye devam etti:

 

- Bilemediysem o zaman sen söyle! Doğrusu ne  Behlül?

 

- Yer altında çok olan, ölüler değil, onların pişmanlığıdır. "Aah! Keşke daha çok ibadet etseydim" diye yanar tutuşurlar Sultan’ım!

 

- Peki, yer üstünde çok olan nedir  Behlül?

 

- Yaşayanların hırs ve tamahlarıdır Sultan'ım.

 

- Göklerde en çok ne var?

 

- Bu, seninle alâkalı...

 

- Nasıl yani? Benimle alâkalı olan şey de ne? Anlayamadım  Behlül! Lütfen açık konuş! Ne demek istiyorsun?

 

- Adil hükümdarların kazandığı sevaplar Sultan'ım!

 

- !!!

 

DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.