"Mazlum ol, zâlim olma! Üzül de üzen olma!/Mahşerde hesap zordur, ezil de ezen olma!"
Behlül Dânâ:
- Senin yerinde olmak istemezdim Sultan’ım!
- Bunu biliyorum Behlül.
- Peki, bunu da biliyor musunuz Sultan’ım?
- Neyi?
- Keskin sirkeyi…
- Malum küpüne zarar verir.
- Müsaadenizle bunu manzum ifade edeyim Sultan'ım:
Öfkelenince insan, verir çok yanlış karar,
Meşhur söz, keskin sirke, küpüne verir zarar!
- Ben selâmet isterim Behlül...
- Öyle ise:
Mazlum ol, zâlim olma! Üzül de üzen olma!
Mahşerde hesap zordur, ezil de ezen olma!
- İşte bu yüzden sensiz edemiyorum Behlül. Gel şu işin başına geç.
- Yine bu garip başıma iş çıkarmayın Sultan’ım!
- Çok mühim! Fareler Reisliğinden de mühim.
- Neymiş?
- Halife-i Müslimîn Hârûn-ür-Reşîd olarak güzel şeyler yapmak niyetindeyim, daha doğrusu, eski sultanların yanlışlarına düşmek istemiyorum Behlül.
- Meselâ?
- Meselâ: Hakiki zenginden topladığımız zekâtları, yine hakiki fakirlere vererek adâletin yerini bulmasını istiyorum. Cemiyetin her kesimi de memnun kalsın. Zekâtları şu veya bu şekilde topladık. Onları layık olunan yerlere, layık olduğu şekilde vermek için de seni vazifelendireceğim.
- Niçin ben?
- Halkın her kesimiyle irtibat hâlindesin. İnsanların çoğu sizi tanıyor ve seviyor, kimseye boyun eğmeyeceğinizi, doğruya doğru, eğriye eğri diyebileceğinizi de biliyor. Bu işi senden iyi yapacak olanları bilseydim onlara teklif ederdim. İstersen yaparsın Behlül.
- Bir şartla kabul ederim Sultan’ım!
- Hiç sultana şart ileri sürülür mü?
- Behlül olunca…
Gayr-i ihtiyari gülüştük. Hakikaten anladım ki Halifemiz Harun Reşid, mümkün olduğu kadar adil bir idareden yanaydı. Bunun için de elinden geleni yapıyordu. Lakin halk öyle miydi? İşte cevap bekleyen suâllerden biri belki de en mühimi buydu. Onun fazla üzülmesi, emrinin havada kalması da edebe mugayirdi. Daha fazla üstelemedim. Verdiği zekât paylaşımı vazifesini kabul ettim.
Sürüler hâlinde koyun kuzudan tut develere varana kadar çeşitli zekât hayvanları, yığınla altın, gümüş paralar sahiplerini bekliyordu. İtimat ettiği adamlarından da yanıma yardımcılar verdi Sultan’ımız...
Kafama göre bir plan yaptım. Niyetimi düzelttim, yanıma saray adamlarını da alarak önce bir fakire uğradım. Koyun, inek, öküz, dişi deve, erkek deve, keçi, manda, para pul neye ihtiyacı varsa verebileceğimi söyledim. “Hiçbirini de istemem! Benim yeteri kadar sütüm, karnımızı doyuracak kadar hurmam ve tahılım var. İki ev ilerideki komşumuz daha muhtaç bize değil, onlara verin…” dedi, mecburen çıktık... Başka bir eve götürdüm saraylı arkadaşlarımı. O evin de fakir olmadığını biliyordum. Sanki zenginliklerinden haberim yokmuş gibi selâm verip içeri girdim.
DEVAMI YARIN