Bu geldiğimiz arazi parçası ferah ve oldukça şirin bir yerdi. Etrafı; ayak basmaya kıyamadığımız, ismini bilmediğimiz kır çiçekleriyle doluydu. Her hâliyle muazzam, muhteşem bir tabiat köşesiydi. Beton yığını binalardan uzak, muhtelif yerlere dikilmiş meyve ağaçları; çevreye ayrı bir canlılık ve güzellik veriyordu. Karşımızda uzayıp giden Marmara Denizini tarife ise kelimeler yetmiyordu.
Çocukların koşup oynadığı çimenlikler; yeşilin tonlarıyla süslü bir o kadar tertipli, düzenli, oldukça da bakımlıydı. Çitlerinden güllerin, rengârenk çiçeklerin sarktığı, envaiçeşit ağaçlarının bezediği bahçeler, yol boyunca sıralanan kestane ve çınarlar; “Bütün güzelliğiyle işte bahar burada...” denmesine sebep oluyordu.
“Birikmiş yorgunluğumuzu atmak için buradan daha güzel yer olamaz...” dedim içimden.
Genç karı koca; çok memnunduk. Karşıdan gelip geçen vapurları gördükçe içim bir hoş oluyordu. Çocuklar gözden kaybolur gibi olsalar da sesleri geldiğinden biz de oturmamıza, sohbetimize devam ediyorduk keyifle. Bir ara Tanju’ya dedim ki:
- Şu mavi burunlu vapura ne deniyor, biliyor musun?
- Feribot. Hem yolcu hem de araç taşımacılığında kullanılıyor.
- Osmanlı’da bu işler nasıl oluyordu?
- Onlar da çözmüşlerdi bu deniz seyahatini.
- Nasıl? Bu işlere ne ad veriliyordu?
- Önceleri vapurlara Boğaz köylerinin adları konulurken, sonraları, vapurların güzelliğini, süratini, rahatlığını öne çıkaran isimler verildi. Bunlardan birkaçının ismi şöyleydi: Asayiş, Terakki, Tayyar, Meserret, Suhulet, Nüzhet…
- Şimdiki nesil için hiçbir mânâ ifade etmeyen isimler.
- Aslında her biri de birbirinden güzel mânâlı, itinayla seçilmiş isimler. Asayiş: Güvenlik, emniyet demek, Terakki: İlerleme, Tayyar: Uçan, Suhulet: Kolaylık, Meymenet: Uğur, hayır, Refet: Merhamet, Meserret: Sevinç, İşgüzar: Becerikli, Şükran: İyilik bilme, Rehber: Yol gösteren, Resanet: Sağlamlık, Resan: Ulaştıran, Tarz-ı Nevin: Yeni tarz, Hale: Ayla, Süreyya: Ülker takımyıldızı, İnşirah: Ferahlık, Nimet: İyilik, lütuf, Rağbet: İstek, arzu, itibar, Seyyar: Gezici, Sürat: Hız, Azimet: Gidiş, Sahilbent: İki kıyıyı bağlayan, Nüzhet: Neşe, Âmed: Gelen, Nusret: Yardım, zafer, İhsan: Bağış, Neveser: Yeni eser, Metanet: Dayanıklılık, İkdam: İlerleme, Rüçhan: Üstünlük, Dilnişin: Pek hoşa giden, Seyyale: Akıp giden, Şihap: Akan yıldız, İnbisat: Ferahlama, Kamer: Ay, Halas: Kurtuluş… Daha niceleri vardı. Yine sayayım mı?
- Yok yeter Tanju! Aaa çocuklarım! Nereye gittiler?
- !!!
Dedim, canhıraş yerimden kalktığımı biliyorum. Ayakkabılarımı dahi giymeden bir tazı gibi çimenlerin üzerinde koşuyor, bahçe duvarlarından atlıyordum…
Gören de “bu kadıncağız aklını kaçırmış” diyecekti! DEVAMI YARIN