"Yüzüme öyle bomboş bakma Hafız? Her şeyi anlattım!.."

A -
A +
"Köye hasretlik gidermek için gittim ama hiç doyamadım, iyice arttı sanki. Bir daha gitmeyeceğim. Ayrılmak pek zor oluyor."
 
 
Hafız Lütfü, köylüsü Şahmettin'den ailesiyle ilgili beklediği cevabı alamıyordu:
- Şahbender, muhtar olmuş. Herkes memnun. Adamın on parmağında on marifet, kırık çıkıkçılığın dışında ne maharetleri de varmış maşallah! Devlet adamı gibi sert bir idareci olmuş ha! Yaman biri çıktı...
- Severim Şahbender’i, ciddi adamdır! Daha daha…
- İd’i; Kireçli geçidinden Tortum’a, oradan da Erzurum’a bağlayacak şose yapılıyor. Tamamlanmak üzereydi.
- Desene artık Oltu’yu dolanmayacağız. Bu kadar mı?
- Hiç olur mu? Yaylanın altındaki o soğuk su var ya, Ayvantaşı’nın suyu, hani “Kahve Pungarı” da diyorduk, o meşhur su da köye getirilmiş. Tam da sizin evlerin önüne.
- Bunların hepsi birbirinden güzel haberler…
- Bir aya yakın kaldım köyde Hafız, bir gün evde yemek yiyemedim. Her gün bir komşumuz çağırdı. Hatta Hüsna ana da davet etti. Nefis su böreği yapmışlardı. Aha bu bohçadakileri anan gönderdi. Kete midir, çörek midir ne? Açıp bakmadım.
- Zahmet etmişsin. Ee…
- Köye hasretlik gidermek için gittim ama hiç doyamadım, iyice arttı sanki. Bir daha gitmeyeceğim. Ayrılmak pek zor oluyor.
- !!!
- Yüzüme ne bomboş bakıyorsun öyle Hafız? Her şeyi anlattım!
- Şey…
- Ney?
- Bu gece uykularımı kaçıran bir rüya gördüm de…
- Hayrola Hafız!
- Hayırdır… Bizim örtme kapandı altında kaldım! Parmaklarımdan biri koptu! Doğru söyle ölen, yiten…
- Köy yeri; her şey olur! Evlenen de... ölen de… Hiç olmaz mı? Camışgil’in büyük kızı vermişler, Yusufağagil’in evlerinin altından Recep dedenizden kalma peylere sizin Osman, ev yaptırmak için taş getiriyordu gördüm. İstanbul’a gideceğimi söyleyince de “Abime uğra selâmımı söyle” dedi…
- !!!
- Hastalardan, ölenlerden fazla malumatım yok…
- !!!
Köyden gelen komşusu hep havadan sudan bahsedince Hafız Lütfü; “Bunların hepsi güzel haberler de, ailemden, çocuklardan bir şey duymadın mı be mübarek adam?” demek istemiş ama diyememiş. Vakit hayli geçince Şahmettin Bey müsaade istemiş hâliyle. “Belki yolda konuştururum” düşüncesiyle o da uğurlamak için dışarı çıkmış. Önce Kızılelma Caddesine, sonra Millet Caddesinden karşıya geçip Aksaray’a doğru inerlerken ısrarla sormuş:
- Bak Şahmettin Bey, ben rüyamı gördüm. Doğru söyle; bizim evde ne var?
- Çocuklardan ikisi hastaymış...
- !!!
- Şey… biri iyi olmuş…
- Diğeri?
- Ağır hasta mı ne?
- Lütfen doğru söyle ben Allahü teâlânın emrini bilen biriyim saklama!
- İsmi Kadir mi Abdülkadir mi ne o ahretlik olmuş!
- !!!
Bundan sonrasını Hafız Lütfü şöyle anlatıyor:
“İsmini söyleyince sanki tepemden kaynar sular döküldü. Hem de büyük oğlum! Onun iyice geliştiğini hayal edip hafızlığa başlatacağımı düşünürken duyduklarım karşısında âdeta yıkılmış, perişan olmuştum. İnme inecek, düşüp bayılacağım diye ödüm koptu..."
DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.