120 bugün Türkiye çapında 180 sinemada birden gösterime girmekte. 120'nin yönetmeni Özhan Eren. Film, yaşları 12 ile 17 arasındaki 120 Vanlı gencin bir kahramanlık destanı. Hikâye veya hakikat şöyle: Sene 1914'tür. İttihad-Terakki, Alman iğvalarına kanarak o meş'um harbe girmiştir. Kars ve Sarıkamış, Çarlık Rusya'sının işgalindedir. Kars halkının "yetiş ya Ebül Haseni Harkani diye "Urus" elinden feryat ettiği günlerdir. Fakat devrin çığlığıyla "Moskof" güneye, sıcak denizlere inme emelindedir. Bu emel bir vasiyettir, Çar Deli Petro'nun daha sonraki her çar tarafından rüyası görülen vasiyeti. Van'a gelince. Van, asude bir şekilde gündelik hayatındadır. Huzur, hayata bir çisilti şeklinde yağmaktadır. Halk iç içedir. Müslim ve gayrı Müslim unsur aynı huzuru paylaşıyor. O vakitler insanlar Türk, Kürt, Çerkez diye ayrılmamakta. İsim ikidir, Müslim ve gayrı Müslim. Gayrı Müslim unsur Ermeni teb'adır/imparatorluk vatandaşı. Onlar da Ermenilerdir. Osmanlı, onları öbür gayrı Müslim teb'adan daha bir ayırır, millet-i sâdıka/sadık kavim der. Ne var ki Osmanlıya karşı I. Dünya Harbine girmiş Ruslar, Kafkasları aşmaya başlamışlardır. Ardahan, Van dahil güneye sarkıp Bağdat üzerinden Basra Körfezine ulaşma isteğindedirler. Tıpkı Boğazlardan Akdeniz'e inme gayeleri gibi. Bu sebeple alttan alta Vanlı Ermenileri işlemeye başlarlar. "Buralar sizin yurdunuz. Türkler işgal etti. Alıp size iade edeceğiz". Bazı Ermeniler, bu iğfallere kanıp, Çarlık maşası Taşnak ve Hınçak çeteleriyle işbirliğine girerler, bazısı ise göç etmeye kalkışırlar. Bu sırada suikastler başlar. Çeteciler, sinsi sinsi Ermeni hekimleri tehdit ederler. İkazlara aldırmayan bir hekim hemen katledilir. Film de gündelik oyunlar içindeki gençlerin şakalaşmalarından sonra bu dramatik sahneyle başlar. O sırada Van'da bir jandarma tümenimiz vardır. Bir haber alınır ki Rus kuvvetleri hızla hududa yaklaşmaktadır. Gelen bir telgraf emriyle tümen, derhal hududa nakleder. Şehir Vali, Hoca ve eşraftan insanlara emanettir. Gençler de bunlara emanet. Kısa bir zaman sonra haber alınır ki Jandarma tümeninin mühimmatı bitmektedir. Şehrin müdafaası için ihtiyat olarak saklanan cephane dahi cepheden istenmektedir. Fakat kim götürecek? Yetişkinler daha evvelden seferberlik ilan edildiği için askerdir. Bu mukaddes vazifeye sayıları toplandığında 120 olan Vanlı gençler talip olurlar. Hoca Efendi ve Vali Paşa önce reddederler. Fakat bir taraftan da çare yoktur. Gençlerse ısrarlıdır. Hatta aralarında Ermeni hekimin tedavi ettiği iyileşme dönemindeki genç de vardır. İşte o gençler. Haşin mi haşin manzarada karlara bata çıka menzile ulaşmaya çalışırlar. Ermeni çeteleri yollarını keser. Çarpışmalar olur. Türk suvarileri yetişir, hem mühimmatı teslim alırlar, hem de çete püskürtülür. Ama, zayiatımız vardır. Asıl zayiatsa dönüşte yaşanır. Ağır kış şartları, tipi, fırtına insafsız kırbaçlar gibidir, Göz yaşları bile donmakta. 120 Gençten çoğu da dönüş yolunda beyaz karları bir kefen gibi üstlerine çekerler. Bazıları ise donmak üzere iken Van'a ulaşır. Ancak bunlardan da bazıları kurtulamaz. Neticede 120 kişi gider 30'u hayatta kalır. 90 genç şehittir. Onlar, şimdi Van dağlarının kim bilir hangi çiçekleri altında ebediyetin bitmez huzurunu solumaktalar... Filmin esas aktörleri bu 120 kahraman genç. Ancak bu bir sinema eseri. Filmin bir de senaryosu var. Gerçeğe dayanan hayal. Filmde bir Münire karakteri vardır. Bir de Süleyman karakteri. Bunlar nişanlıdır. Süleyman bir Osmanlı zabiti. Biz onu Van jandarma Tümenindeyken tanırız. Halbuki bu yiğit asker daha önce Balkan Harbine gitmiştir. Münire beklemiştir ki Balkan'dan sonra dünya evine girecekler. Ne gezer? Balkandan gelir, Trablusgarb'a gider. Gelir, tam evleneceklerini beklerlerken işte o telgraf alınır, Süleyman tümenle birlikte hududa intikal eder. At üstünde kalpaklı, yakışıklı mı yakışıklı bir asker. Telgraf gelir, ama Alman'ın vaad ettiği cephane bir türlü gelmez. Onun için yedek cephaneye ihtiyaç duyulur. Bu yüzden 120 genç, aşılmaz dağları aşıp orduya ikmal yapmaya koşarlar. Münire hep pencerededir. Hep Süleyman'ı gözlemektedir. Beklemek, onu nerdeyse bahardan sonbahara taşımıştır. Münire ile Süleyman'ın bir veda anları vardır. O, bizim iffetli kızların vedasıdır. Haysiyetli delikanlıların vedası. Süleyman tabancasını yadigâr bırakır, Münire bir işlemeli mendil verir. Tümenden yardım talebi gelince gidecek gençler arasında Münire'nin kardeşi Mehmet de bulunmaktadır. Ablası ona nişanlısına götürmek için bir mektup verir. Ne var ki, Mehmed'in "eline teslim edeceğim" sözüne rağmen, mektup nişanlı gence ulaşamaz. Çünkü Ermeni çetelerini püskürtme ânında Süleyman, kurşun yarası alır. Yaraya o mendili bastırır. Fakat yara ölümcüldür. Şehit olur. Mehmet bir bohça içinde bu defa kanın nakış işlediği mendili, öte beriyi ve açılmamış mektubu bitik bir halde geri getirir. Yıllardır sabırla bekleyen nişanlı titrek elleriyle bohçayı açar. Ve bir ümit tükenir. O artık... Bir şehide nişanlıdır. 250 kişi. Van ve Safranbolu platoları. 4 ay ve bir şahadet destanı. Bir yiğitlik efsanesi. Kamerayla yazılan kar şiiri. Okullar, bölük bölük bu filme gitmeli. 120 kişi bir bölüktür.