Türkistan, hepimizin mülkü!..

A -
A +

Türkistan’daki yönetimler, Türkiye’yi derinden incittiler, kırdılar, üzdüler… Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan Hükûmetlerine milletçe çok kırıldık…

 

AB-Orta Asya Zirve Kararları üzerine şöyle denebilir:

 

-Türkiye, arkasından vuruldu!..

 

-Türkiye, ihânete uğradı!!..

 

-Türkiye, satıldı!!!..

 

-TDT’nın bir anlamı kalmadı…

 

Bunlar ve daha fazlası da söylenebilir. Buna rağmen hiçbir devlet adamımız, zinhar böyle konuşmamalı. T.C. Devleti, her unsuruyla yapılacakları hazırlayıp Türkistan Devletlerinin yönetimlerini, yuvarlandıkları bu çukurdan çekip çıkarmanın çarelerine bakmalıdır. Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî Hazretleri, "akrabadan gelen zahmete katlanmaktan başka çâre yoktur!” buyurmaktalar. Akraba devletlerimiz, bize öyle bir kötülük ettiler ki Yunanistan, Rumlar ve Siyonistler şenlik yaptı…

 

Ne oldu?

 

Neler yaşandı?

 

Avrupa Birliği ile Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan arasında 4 Nisan 2025’te Semerkant’ta "AB-Orta Asya Zirvesi” yapıldı. AB’yi Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen temsil etti. Zirve sonunda imzalanıp açıklanan Ortak Bildiri’de adı geçen bu 5 devletimiz, BM’nin 541 ve 550 sayılı kararlarına bağlı kalacaklarını ve Güney Kıbrıs’ta sefaret açacaklarını taahhüt ettiler. İlgili karar maddeleri, KKTC’nin kurulmasını kınamakta ve BM üyesi devletlere KKTC’yi tanımama çağrısı yapmaktadır.

 

Dolayısıyla adı geçen kardeşlerimiz de Zirve Bildirisiyle şimdi artık, Kıbrıs Harekâtını, KKTC’nin varlığını, Türkiye’nin KKTC’yi tanımasını kınamakta ve Türk Ordusu’nun Kıbrıs’ta olmasını işgal olarak görmekteler.

 

Tezada bakmalı ki 5 devlet de TDT-Türk Devletleri Teşkilatı’nın üyesidir. Ortak elifba, ortak para, ortak ordu, KKTC’nin tanınması… gibi Türkiye ve cümle Türkistan için hayrlı gelişmelerin yaşanması beklenirken bu ağır vebal üstlenildi. 4 Nisan’daki gelişmelerden hemen sonra Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan devlet başkanları, alınlarından bir damla mahcubiyet teri düşmeden 8 Nisan’da Güney Kıbrıs’a büyükelçi tayin ettiler. Sırada diğer ikisi var. AB-Orta Asya Zirvesinde yapılan andlaşmaya göre AB, bu 5 tecrübesiz devlete 12 milyar avro kredi verecekmiş. Tabiî ki ipe un serilecek, bugün git, üç gün sonra gel denecektir. AB devletleri kendi derdine düşmüş, Almanya dâhil her biri sıkıntı çekerken bir de "Orta Asya”yı yüklenmezler. Mühim olan söz konusu devlet başkanlarının ağzına bir parmak bal çalarak ortak bildiri metnini imzalatıp yanlarına çekmek, TDT’yi tökezletmek, Türkiye’yi yalnızlaştırmaktı…

 

Şu soru hepimizedir:

 

-Acaba, Kıbrıs’ı Türk Devletlerine layıkıyla anlatamadık mı? Kabahatin bir kısmı da bizde mi?

 

Türkistan’ın şu gerçekleri eksiksiz bilmesi gerekir:

 

-Kıbrıs, 1571’den 1914’e kadar 407 yıl boyunca Türkiye’nin parçasıydı. Biz, adayı, Rumlardan değil, Cenevizlilerden fethettik. Kıbrıs Adasının tamamı Osmanlı vakıf mülküdür. Güney Kıbrıs idaresi vakıf mülkü topraklar üzerinde işgalci ve gâsıptır. Rumların ve ırkçı EOKA örgütünün Türkleri adadan kaçırtmak için yaptığı katliamlar karşısında Türkiye 20 Temmuz 1974’te Kıbrıs Harekâtı’nı icra etti. Adada yarım asra yakındır kimsenin burnu kanamadan fiilen iki devlet yan yana yaşamaktadır. Yakalanan sulh ve sükûna rağmen AB üyesi devletler, Güney Kıbrıs’ı hem tanıdılar ve hem de AB üyesi yaptılar. Bizim, Kıbrıs’ta da Filistin’de de tezimiz aynıdır:

 

-İki Devletli Çözüm…

 

AB, tezimizi kabul etmediği içindir ki arakadan dolanarak itibar ihâlesi yoluna gitti. Bu ayıbın, Kıbrıs’ta CB’nin eşinin de içinde olduğu birtakım radikal laiklerin tesettür düşmanlığı yaptıkları, birtakım milliyetsizlerin Türkiye aleyhine pankart gösterdikleri günlere denk gelmesi tesadüf olamaz. Keza haçlı ve siyon dünyasının kullanılır olarak gördükleri Ekrem İmamoğlu’nun mahkeme sürecine denk getirilmesi, Suriye’nin kurtuluşu ve İsrail’in olanca vahşetine rağmen Gazze’de acze düşme dönemiyle çakışması da tesadüf olamaz!..

 

4 Nisan’da Türkistan’da zamanı okuyamayan beyinler yıkandı. Yalnızca AB, U.V. Leyen değil, CIA, Mossad, Moskova, Tahran… hepsi çalıştılar. Bize karşı yine 7 devlet omuz omuza. "31 Mart Vak’ası” diye konuşulan İngiliz-Alman güdümlü İttihatçı isyânı, 13 Nisan 1909 tarihinde Abdülhamid Han’a karşı yapıldı. Orta Asya Zirvesi ise 4 Nisan 2025’te Cumhur İttifakı’na, Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’ye karşı yapıldı. O gün paşalara, Hareket Ordusuna paralar vadediyorlardı, 4 Nisan’da da avrolar vadedildi. 31 Mart İsyanı, İsrail devletinin kurulması gayesiyle şer devletlerinin ortak hamlesiydi, bugün de İsrail büyüsün, Türkiye küçülsün diye aynı şer devletlerinin ortak hamlesidir.

 

Yalnızca Kıbrıs’ın, Filistin’in değil, Türkistan’ın kurtarılması da omuzlarımızda. Türkistan’da siyâsi yapı değişti, zihniyet aynı tortu. Ankara, hiçbir yanı ve yönü başıboş bırakmayacaktır. Lenin’in sözünü az değiştirerek şöyle diyebiliriz:

 

-Geri kalmış memleketler, kendi idarecilerinin işgali altındadır!..

 

 

 

Rahim Er'in önceki yazıları...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.