Türk, Türkiye ve Millî kelimelerini kullanabilmek, Hükûmetin iznine tâbidir. Bu izni alarak 22 Nisan 1970’te yola çıkan bu gazete, yayın hayatının hiçbir yıl, ay ve gününde bu isme yakışmayacak hiç ayıba düşmedi, kınanacak hiçbir çirkinlik yapmadı.
Enver Ören Bey, Kimya Fakültesinde asistanlığı bırakarak matbuat dünyasına geçtiğinde 31 yaşındaydı. Bu gençliğine rağmen attığı manşetlerde hep orta yolda oldu, hep itidalli davrandı ve daima devletin ve milletin yanında yer aldı. Din, Devlet, Millet ve bütünüyle değerlerimize zerrece toz kondurmadı. Şu sözünü bir kere daha naklediyoruz:
-Devlet, çatıdır, çökerse altında kalırız!
Bunu, bugün söylemek kolaydır. Ülkenin, terör, anarşi, sol-sağ kavgalarıyla çalkandığı, her gün çok sayıda insanın öldüğü günlerde böyle düşünmek ve bunu paylaşmak kolay değildi. Engin bir aklıselim isterdi.
Akademik hayattan basın hayatına geçen Enver Bey ve arkadaşlarının, yüklü sermayeleri ve kendilerini destekleyen sermayedar dostları yoktu. Onların sermayeleri inanmışlıklarıydı. Sırat-ı müstakim üzre olmaları, doğru yolda bulunmalarıydı. Bin türlü zorluklar, envaiçeşit çileler yaşandı fakat hedef alınmış gayeden ve hizmet etme aşkından vazgeçilmedi. Bu kutlu yürüyüşte, Ehl-i sünnet itikadıyla irfân ve medeniyetimizden, doğru tarihimizden taviz vermeyen dün-bugün-yarın düzlemindeki eserleriyle Hakîkat Kitabevi, bu hareketin ruhu, Türkiye gazetesi sahadaki sözcüsü ve kalkanı oldu…
"Türkiye", 55 yıl evvel çok zor şartlarda sâde ve samimî birkaç genç insanla yola çıkarken o dönemlerde "Bâb-ı âli" denen medya âlemi, memlekete, memleketi yönetenlere, vatandaşa ve meslektaşlarına tepeden bakan vesayetçi baronların işgal ve hâkimiyetindeydi. Bu ‘Cangıl Ormanı’nda yaşamak, gazete çıkarmak, çıkardığı gazeteyi vatandaşa ulaştırmak, imkânsıza yakın büyük zorluklardı. Bu şartlar içindeyken 1980’lerde elden gazete dağıtımını başlattık ki hikâyesi uzundur. Burada temas ettiğimiz ve ilerleyen satırlarda ismini zikredeceğimiz her şeyin hikâyesi de çok uzundur. İdrak ettiğimiz bu 55 yılı daha öncesinden beri yaşamış, yüzlerce hatta belki de binlerce hâtıraya, acı tatlı olaya şahid olmuş biriyiz. Biz, Türkiye gazetesini o zaman "müvezzi" denen dağıtıcılarla vatandaşa ulaştırmaya, vatandaşa bir kolaylığı yaşatmaya yönelince Bâb-ı âli’de de küçümsemeler, hafife almalar başladı. Ancak; yılmadık, geri adım atmadık. Enver ağabeyle bir araya gelip hep birlikte istişare ederek dertleştiğimiz ve "Allah var gam yok!" dediğimiz bu günlerimizde hayretle yüzümüze bakanlara "kızılcık şerbeti içtik!" diyorduk. O küçümsenen "Elden Dağıtım" sistemiyle gazete büyüdü, bugün bile aşılamayan, 1 buçuk milyonluk tiraj rekorlarına ulaştı. Türkiye Çocuk dergisini yayınladı, dizi dizi muhtelif ansiklopediler çıkardı, TGRT’yi kurdu, İhlas Holding’e nüve teşkil etti… vs, vs…
Bütün bu saydığımız ve sayamadığımız hizmetlerin görünmez kahramanları vardır. Onların en ön safında "Türkiye gazetesi Abone Çalışması"nı yapan, bunu yaparken de karşılaşılan her sıkıntıyı tebessümle aşan varlık hikmetimizin değerler sevdalısı güzel insanlarla… kar-kış, soğuk-sıcak demeden sabah ezanından başlayarak kapı kapı ter dökerek bu gazeteyi, fikirlerimizi, seçilen haberleri… çocuğu, kadını ve erkeğiyle bu milletin mensuplarına bir hasret mektubu gibi ulaştıran alnından öpülesi dağıtıcılar yer alır.
Enver Ören Bey; Türkiye’nin Enver ağabeyi ile son görüşmemiz 7 Aralık 2012’de evinde oldu. Bu 45 dakikalık sohbetimizde yine çok şeyler konuştuk. Meğerse bu son sohbetimizmiş. 22 Şubat 2023’te Eyüpsultan’daki ikametgâhına göçtü…
Liderlerin, çok sevilen insanların, güçlü şahsiyet sahibi babaların yerini doldurmak, onun elindeki bayrağı düşürmeyerek dalgalandırmaya devam etmek kolay değildir. Enver ağabeyin vefâtından sonra bâzı kimseler, beklediler ki Türkiye gazetesi, İhlas Holding ve bu çatı altında yayın ve iş yapan her şey çöksün. Onların beklediği değil Allah’ın dediği oldu. Şu hak da teslim edilmeli. Babasından sonra emâneti devralan Mücahid Ören ve mesai arkadaşları dönemindeki 12 yıl zarfında "Türkiye"nin basılıp dağıtılmasında 1 gün bile bir aksama olmadı, TGRT yayınlarında 1 dakikalık kesinti yaşanmadı, İhlas Holding, nerede ne çalışma yapıyorsa hiçbirinde 1 saatlik bir fasıla görülmedi, binlerce çalışanın maaşı 1 gün bile aksamdı… bu başarılar yaşanırken o kibirli baronlardan iz de eser de kalmadı. Ya yok oldular veya ve yön değiştirerek varlıklarını devam ettirdiler. Onlardan bâzıları, belki milletin saflarına katıldıysa da bâzıları, asırlık kinle bu milletin inandığı İslâmiyet’e ve tutunduğu yerli ve millî kıymetlere saldırmaya devam etmekteler…
Yıllar ve yıllar evvel, her pazartesi "Türkiye’den mektuplar" başlığıyla arkada kalan haftada neler yaptığımızı azîz okuyucularımızla paylaşırdık. Bu yazımız, bize o günleri hatırlattı.
Şimdi de bu sohbeti, gazeteyi saygı duyulacak bir muhabbetle alıp okuyan hakkı ödenmez okuyucularımızla hasbihal yapmak için kaleme aldık… sözü uzatırsak, sütunlar yetmez kitaplara taşar.
Önden gidenlere gani rahmetler olsun.
Arkadan gelip kadr-u kıymet bilenler muvaffak olsun…
Türkiye, "Türkiye"siz kalmasın…
Rahim Er'in önceki yazıları...