Şayet takvimlerin de bizim bilmediğimiz bir mânâ âleminde sevme ve nefret etme gibi bir kabiliyetleri varsa onların en nefret ettiği tarih 27 Mayıs olmalı.
27 Mayıs 1960, bütün yakın tarihin şer başlangıcıdır. Kara cübbelilerin, kara postallıların ve kara vicdanlıların tertipledikleri bir cinayettir. Kara cübbeliler üniversite ve yargıdaki cuntadır. Kara postallılar TSK'daki cuntadır. Kara vicdanlılar da politika ve medyadaki cuntadır. Bunlar, DP/Demokrat Parti, 14 Mayıs 1950'de işbaşına geldikten hemen sonra faaliyete geçmişlerdi.
Adnan Menderes'in yaşadıklarıyla Abdülhamid Han'ın çektikleri birbirine benzemektedir. İkisi de hizmet etmiş, geri kalmışlık prangalarını milletin ayağından çıkartmaya çalışmıştır. Tayyip Erdoğan zamanı da Adnan Menderes dönemine benzemektedir. Merhum Menderes, batı kredi vermeyince İskenderun Demirçelik Fabrikasıyla, İzmir Ali Ağa Rafinerisi için Sovyetler'e yönelmiş, Sn. Erdoğan ise IMF adlı vesayet kurumunu yollayarak iktisadi istiklalin yolunu açmıştır. Bundan dolayı 27 Mayıs yapıldı. Bundan dolayı Gezi ayaklanması oldu, 17 Aralık ve 25 Aralık'ta darbeye gidildi. Belki bundan dolayı Soma faciası doğdu. Neticede 27 Mayıs bir yalana dayandı; dendi ki: "Menderes, üniversite gençlerini mezbahada kıyma makinalarından geçirdi." Soma'da ne dendi? "Kaçak çalıştırılan Suriyelilerin üstüne beton döküldü."
Ne içerideki kara cübbeliler, kara postallılar ve kara vicdanlılar ve ne de onları dışarıdan besleyen vahşi kapitalizmin vahşi mümessilleri Tek Parti zihniyetine, Türkiye'nin geri bırakılan yıllarına asla ilişmediler.
27 Mayıs 1960, İngiliz yönlendirmeli bir cunta isyanıdır. Adına "ihtilal" dediler. Düpedüz yalan. İhtilal, halk tarafından yapılır, darbe ise halka karşı olur. 27 Mayıs, 1957'de halkın serbest seçimle iktidara getirdiği bir idareye karşı yapılmıştır. Darbeden sonra üniversite, TSK ve bürokraside dehşetli bir kıyıma gidilmiş, ne kadar vatansever varsa emekli edilmişti.
Yıllarca ilkokullarda söylenen nesebi bozuk bir marşla "Olur mu böyle olur mu?/Kardeş kardeşi vurur mu?/Kahrolası diktatörler bu dünya size kalır mı?" diye çocukların beyinleri yıkanmak istendi. Daha kötüsü ise 27 Mayıs'a "Hürriyet ve Demokrasi Bayramı" diye bir yalan etiketi iliştirilmesiydi. 12 Eylül 1980'e kadar kimsenin yüzü kızarmadan cinayet, bayram diye kutlandı. CHP 27 Mayıs'tan yana kendine toz kondurmaz. Öyleyse soruyoruz:
-Naaşları bile İmralı adasında sürgün olan o 3 şehit, 1990'da TBMM'nin iade-i itibar kararı üzerine Cumhurbaşkanı Turgut Özal, ANAP, DYP ve halkın iştirakiyle Mehmetçiğin omuzlarında olduğu halde devlet töreniyle Vatan Caddesindeki yeni kabirlerine getirilirken CHP törene niçin katılmadı?
27 Mayıs'ın çok iyi bilinmesi lâzım.
27 Mayıs, son yarım asırdaki bütün isyan ve cuntaların şifresidir.