AB heyecanı

A -
A +

Herkesin ağzında Avrupa Birliği. Toplum, fena kilitlendi. Beyaz camda deprem uzmanları dönemi, kriz uzmanları döneminden sonra şimdi üçüncü döneme girdik, AB uzmanları dönemi. Ucu açık mı kapalı mı gibi bir tuhaf Türkçe'yle geliştirilen yorumlar, futbol uzmanlarının, oyuncu ayağının hangi tarafıyla vurmalıydı felsefi derinliğindeki görüşlerle yarış halinde. Sanki 17 Aralığın pembe akşamında üstümüze tılsımlı bir çubuk değecek, 18 Aralık sabahı dertsiz ve tasasız kalkacağız.. Bütün borçlar ödenmiş olacak. Kimsede romatizma kalmayacak. Her türlü maddi sıkıntı hallolacak. Dış borçlardan kurtulacağız. İşsizliğin belini kıracağız. Faiz ayaklarımızın altında ezilecek. Her talebe dilediği fakülteye girebilecek. SSK hastanelerine Avrupa'dan hasta akacak. Ticaret inanılmaz çapta canlanacak. Beyin göçü tersine dönecek. En dar gelirli bile refaha kavuşacak. Herkesin bir eli yağda bir eli balda olacak vs. Bu manzara bir yalan. Böyle bir doğru yok. Fakat doğu toplumu olduğumuzdan mıdır nedir hayallerimize hakikat diye inanıyoruz. Benzerini milenyum masalında dinlemiştik. Daha 1999 yılına girince gün saymaya başladık. Tv'lerin ekran kenarında, gazetelerin başlık yanında şu kadar kaldı, bu kadar kaldı diye takvim yazardı. En sonunda 31 Aralık 1999 geldi. Ertesi sabah 1 Ocak 2000'di. O gece yılbaşı olmaktan başka bir de milenyum çılgınlıkları yaşandı. Ama sabahında güneş yine aynı yerden doğdu. İşsiz sayısı aynıydı. Kiracılar yine kiralık evlerde oturuyordu. Üniversite önleri yine doluydu. Et yine pahalıydı. Isınma yine problemdi vs. Üstüne üstlük bir de o senenin sonuyla bir sonraki senenin başında krizler patlak verdi. Dememiz o ki daha gerçekçi olalım. Ne AB'ye girersek bütün meselelerimizden kurtulacağız. Ne girmezsek dünyanın sonu. 17 Aralık bir tarih almak için buluşma günüdür. Yaklaşık olarak bir sene sonrası gibi müzakerelere başlanacak. Müzakereler başlayınca Ankara zaman zaman hop oturup hop kalkacak. Bazen fena takışacağız. Bazen kopma noktasına geleceğiz. Kim bilir belki de AB'nin ömrü bizim girmemize yetmeyecek. Dağılabilir, başka bir şey olabilir. Çok da dert değil. Yeter ki şu kriterleri bu kriterleri denen insanca yaşama şartları hayatımıza tekrar girsin. İşkence olmasın, insan insanca muamele görsün. Hasta soyulmasın. Özendiğimiz o şartları bir vakitler dünyaya biz öğretirdik, bugün öğreniyoruz.. AB'ye girelim, ancak hayallerimizle değil haysiyetimizle ve ayaklarımızın üstünde durarak girelim. Aşağılık kompleksine kapılmadan girelim. AB'ye girelim fakat AB'ye mahkum olmayalım. Başka ittifakları da hayata geçirelim. Türkiye AB'ye muhtaçsa AB de Türkiye'ye muhtaç. Hiç şüpheniz olmasın Fransa, Hollanda, Avusturya gibi muhalifler blöf yapmakta. Her birinin türlü taviz arzusu var. AB'ye girelim. Ama içeriyi ihmal etmeyelim. Sihirbaza bakarken cepleri boşalan saf insanlara dönmemeli. İçerde tinerciler, suçlu çocuklar, kap-kaççılar,her kademede dolandırıcılar, tacizciler, magandalar, holiganlar, mafya çeteleri, güpe gündüz kız kaçıranlar arttıkça artmakta. Biz AB'ye bunlar artsın diye değil azalsın diye girmek istiyorduk. AB hayalleriyle hayatın gerçekleri arasında giderek sıkışmaktayız. Farkında mısınız?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.