AB kapısının dilencisi değiliz

A -
A +

Avrupa Birliği'ne ilk istidayı verdiğimiz tarih 1959'dur. O zaman dilekçeye 'istida' deniyordu, diplomaya şahadetname dendiği gibi. Başvekil Adnan Menderes'ti, istidayı veren hariciye vekili de Fatin Rüştü Zorlu. O zaman biz küçücük bir çocuktuk. Şu an AB'den sorumlu bakan Egemen Bağış ise daha dünyaya gelmemişti. 1963'de Ankara Protokolü yapıldı. Hangi tarihten bakarsanız bakınız aradan yarım asır geçmiş. Bu zaman zarfında sadece hükümetler değil, bizatihi bu teşkilatın ismi de üç kere değişti. Merhum Zorlu'nun dilekçeyi verdiği ve 1963 protokolünün akdedildiği tarihlerde isim Ortak Pazardır. Fakat bunun OP diye sembol şeklini hatırlamıyoruz. Kısır siyasetçilerimizin 'onlar ortak biz pazar' lafazanlıklarıysa aklımızda. İsim daha sonra AET/Avrupa Ekonomik Topluluğu oldu. Bilahare AT/Avrupa Topluluğu ve en nihayetinde de AB/Avrupa Birliği dendi. Galiba mezar taşına yazılacak da bu unvan olacak. Almanya Başbakanı Merkel, haklı olarak isyanlarda. Euro, Almanya'nın üstelik de sağlam bir para olan markını tarihten sildi. Şimdi Alman ekonomisi onun sıkıntılarını yaşama arefesinde. Halbuki kurnaz İngiltere sterlinden vazgeçmemişti. Bu sebeple Alman başbakanı biraz ürkek fakat içi yanmış olarak böyle giderse Euro sisteminden çıkarız dedi. Eğer bu gerçekleşirse mahallede yas var demektir. AB tabela birliğine döner. Şu halde... Ankara yeni siyaset geliştirmek zorundadır. Daha ne güne kadar AB kapısında beklemek? Kapının ait olduğu bina çatırdarken biz neden, niçin ve ne güne kadar sabredeceğiz? Fatin Rüştü Zorlu İmralı'ya nakledilirken bile sandalda Celal Bayar'a Ortak Pazar'ı anlatıyordu. Rahmetli, can pazarında kendini unutmuş ortak pazarı konuşmaktaydı. Biz oldum olası bu mevzuda samimiyiz. Bu mesele 50 yıldır gündemimizin üst sırasındadır. Bazı politikacılarımız karşı çıkmış, bazıları taraftar olmuştur ama neticede devlet politikası olarak AB olmazsa olmaz görülmüştür. Avrupalı muhataplarımıza gelince, onlar, ağızlara sadece bir parmak bal çaldılar, bir çocuk emziği uzattılar, hepsi bu. Fakat artık tamam. Zil çaldı şimdi paydos... Bu hikâye bitti. Türkiye, bugün vardığı kalkınmışlık çizgisiyle AB'yi çok yerde aşmıştır. Hem küresel gücüm de, hem kapıda bekle! Bu bir tezattır. Kriterlere bir diyeceğimiz yok. Onları bir ortak insanlık değeri olarak geliştirelim. AB'ye muhtaç değiliz. Hiç değiliz. Üstelik AK var, Avrupa Konseyi. AP ve AİHM bu teşkilatta. Türkiye de onun 1949'dan beri kurucu üyesi. Bu bekleyiş, bundan böyle haysiyetimiz, itibarımız, tarihimiz ve milli benliğimiz için bir züldür. Ne yapmalı? AB'ye bir takvim uzatmalıyız: -Ya 24 ay içinde kesin olarak AB'ye dahil oluruz veya size verdiğimiz dilekçeyi lütfen iade edin, biz çekiliyoruz! Eğer hakaretse dünkü Sovyet peyki ülkeleri üçer beşer alıp bizi, o eski vilayetlerimiz karşısında hâlâ kapıda bekletmek kafi hakarettir. Hale bakınız ki Macaristan ve Yunanistan bizim için referans. Şu AB üyesi olduğu halde adalarını satılığa çıkartacak kadar züğürtleşen Yunanistan. Evet, ya 24 ayda kesin üyelik veya hoşça kal AB! Bunu dediğimizde bakın siz neler oluyor? Bu cesareti ortaya koymanın günüdür. Zor oyunu bozar... Bu Hristiyan taassubu böylece bozulur.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.