Avrupa Birliği'ne dair bu ülkenin kaç yazarı, kaç yüz defa yazıp konuşmuştur bilinmediği gibi bu yazıp konuşmaların daha ne kadar ve kaç kişi tarafından tekrarlanacağı da meçhul. İsmi bile kaç kere değişikliğe uğradı. Adnan Menderes zamanında "Müşterek Pazar" dendi. Sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu/AET, bilahare de Avrupa Topluluğu ve nihayetinde günümüzdeki ismi Avdupa Birliği/AB... Bizim ilk müracaatımız 1959. İlk mukavele ise 1963'te Ankara'da imzalandı. Ankara Andlaşması'nın altındaki imza, İsmet İnönü'ye ait. 1959'daki müracaat dilekçesiyse Adnan Menderes'in. Eğer, AB ile ilk temasımızı 1959'dan başlatırsak Adnan Menderes kazanmış olur. Onun için her şey 1963'ten başlatılmak istendi. 1959'un üzerine kül dökülüyordu... 1978'de Avrupa, Türkiye'yi birliğe girmesi için davet etti. Fakat Bülent Ecevit, daveti reddetti. Turgut Özal, zamanında dilekçe yenilendi. Tansu Çiller'in başbakanlığında bir tarafından tutunmak için Gümrük Birliği Sözleşmesi'ni yaptık. Sözleşme yaptık ama AB'de istenen reformları yapabileceğimize dair hiçbir ümit yoktu. Ne var ki bir gelişme onları fena şekilde yanılttı. 58, ve 59. Hükümetler işi çok ciddi tuttular. Böylece 17 Aralık 2004'te müzakere tarihi aldık, 3 Ekim 2005'te müzakerelere başladık Hemen hemen yarım asırlık bir hikâye. 83 yaşındaki cumhuriyetin 47 yılını bu meseleyle geçirmişiz. AK Parti hükümetleri, meseleyi ilk günden itibaren çok sıkı tuttular. Ancak bu defa karşımızdaki muhatap samimi bir tutum sergilemedi. Evvela Kıbrıs Rum tarafını AB'ye aldılar. Bu AB tarihinin en büyük hatasıdır. İleride tarihleri böyle yazabilir. Sonra da onu üzerimize saldılar. Sanki biz limanlarımızı onlara açmazsak Rumlar kırılacak. Avrupa ve/veya AB, böylesine haksızlıklar yaptıkça Türkiye'de kızgınlıklar artıyor, ulusalcılık kabarıyor. Bu durum karşısında kararını vermek, samimi davranmak zorunda. AB bir küresel güç mü olacak, yoksa Hrıstiyanlardan müteşekkil kapalı bir kıta mı kalacak? Tren kazası, müzakerelerin durması durmaması bundan sonra gelir. Önce niyet, önce samimiyet, önce net tavır. Bir milletin sabrı bu kadar zorlanmamalı. Daha dün müracaat eden demirperde peykleri Baltık ve Balkan memleketlerini al, seninle komünizme, onlara karşı omuz omuza durmuş Türkiye'yi incitmekten hiç çekinme. Bu yanlış yürüyüşte kaybeden AB'dir. Avrupa'dır. Bir düşününüz, Türk işçisi, 1960'larda Avrupa'ya gitmeseydi bugün seviyeleri nerelerde olurdu? Veya Türkiye 25 sene evvel AB'ye girseydi Avrupa şimdi hangi imkânlar içindeydi? Avrupa'da taassup ön plana çıkmış vaziyette. Ne diyelim? Kendi düşen ağlamaz. Yine Türkçe'nin bir başka deyimini kullanalım "çok naz âşık usandırır". Üstelik Türkiye âşık da değil. Sonunda herkes, kendi yoluna gider. AB yetkilileri bilmeli ki Türkiye'de hemen her mecliste AB, onun samimiyeti sorgulanmakta. Kıbrıs'ın bahane olduğunu dağdaki çobanımız bile biliyor. Bizde ikiyüzlülüğe tahammül yoktur.