Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün dediği gibi Türkiye, Avrupa Birliğine girmese de yoluna devam edecektir. Ülkemiz, uyum paketleriyle fevkalade önemli kararlar alıyor. Bunlardan bazıları birkaç yıl öncesine göre inanılmaz çapta. Mesela MGK'nın 6 kişiye düşürülmesi, sadece istişari bir organa dönüşmesi ve hakikaten sivilleşmesi. Keza ordunun radikal kararlarla sayıca küçük fakat daha atak bir yapıya yönelmesi. Reformların hemen her gün bir yenisine şahit olmaktayız. Bunlar muhakkak ki AB için. Ancak AB maksattır. Gaye ise medeniyet projesi. İnsanlığın vardığı ortak refah seviyesinden bizim vatandaşımız neden istifade etmesin? Uyum paketlerinin hedefi her şeyden önce bu ülke mensuplarına hizmet. Dışişleri Bakanı Gül'ün kaygısı yerindedir. 2004 yılında Avrupa Parlamentosunda seçim var. Seçimler yasama uzvuna yeni isimler yollayacaktır. Sil baştan mecburiyetinde kalabiliriz. Nitekim yeni dönem müstakbel İtalyan AB bakanı daha şimdiden münasebetsiz laflar etmeye başlamıştır. AB ile 2004'ün ilk aylarında müzakereleri başlatmamız lazım. Öne sürecekleri hangi mazeret kaldı? Alınan karar, çıkartılan kanun ve yapılan reformlara kendileri bile şaşırmaktalar. Sayın Gül, doğru diyor, buna rağmen bizi almazlarsa oturup ağlayacak halimiz yok. Biz yolumuza devam edeceğiz. AB kaybetmiş olur. O zaman kendileri gözyaşı döksün. Bakan, gerekçe olarak Türkiye'nin katılmasıyla yaşlı Avrupa kıtasının neler kazanacağına dikkat çekmekte. Türk potansiyelinin ortaklarına temin edeceği menfaat, elbette küçücük Baltık memleketleriyle karıştırılmamalı. Bütün bu fikrin özü şudur. Türkiye ve AB arasındaki müzakereler artık eşitler arası görüşmelerdir. Türkiye o şahsiyeti yakalamıştır. Aile fotoğrafı çektirmek için gidip kaybolma dönemi bitmiştir. Bir müzakerede iki taraf vardır. Yoksa adı müzakere olmaz. Bu sebeple bizi vaktinde aranıza almazsanız biz de yolumuza aynen devam ederiz kibarca çekilmiş bir resttir. Ve böylesi restler de yeri geldiğinde gereklidir. Hep yalvaran, hep ricacı, hep muhtaç üsluplarla müzakere olmaz. O zaman adama emir dikte ettirirler. Bu itibarla Türkiye açık ve net biçimde mühlet vermelidir. Şu tarihe kadar ya müzakereler başlar veya biz yokuz, diye. O zaman bir çok sözün taktik olduğu görülecek, belki bir çok blöf de yakalanacaktır. Şahsiyetli olmak gibisi var mı?