14 Aralık 2012 günü Çankaya Köşkü'ndeydim. Sayın Cumhurbaşkanımız, bizi kabul ettiler. İç ve dış meselelere dair geniş bir ufuk turu yaptık. Şunu bir kere daha gördük ki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, makamını hakkıyla, layıkıyla doldurmaktalar. Sembolik bir Cumhurbaşkanı değil. Fakat icra ile de çelişmiyor. Öyle göstermek isteyen bazılarının aksine hükümetle ahenk içinde. Cumhurbaşkanımız, Türkiye'yi ve dünyayı yakından takip etmekte. Sohbetimizde "dünkü yazın çok doğruydu" diyerek o mevzua dair hayli geniş şekilde görüşlerini açıkladılar. Biz de bir çok şeyler dile getirdik. Yıllardır Washington'da yaşamış bir insan olarak tesbit, tahlil ve müşahedelerimizi paylaştık. Tarihten, istikbale yolculuk yaptık. Son senelerde sütunumuzda nakış nakış işlediğimiz teklifleri bir de şifahi olarak müzakere etmiş olduk: -Efendim, hatırlayacaksınız dedim, 18 Şubat 2008 Günü yine burada zatı âlinize 26 Ağustos 2071 Günü, o tarihte ülkemizi idare edeceklerin, Cihan Devleti Türkiye'yi ilan etmelerini hedef almamız gerektiğini arz ve izah etmiştim, 14 Ocak 2009 Günü de OMT/Osmanlı Milletler Topluluğu fikrimizi arz etmiş idim. Son 15 senedir bu iki fikirden başka sütunumuzda 2023 Büyük Türkiye, Marka Şirket, Marka Şehir ve Marka İnsan ve benzeri bazı temel tezler üzerinde durmaktayım. Hamdolsun bunların çoğu devlete mal oldu, son geliştirdiğimiz fikir ise ilk defa dünkü yazımda yer aldı, dedim. Konuşmamızın bir yerinde "Washington'da Amerikalılar bendenize defalarca şunu sordular, dedim, "ekonomik krizde iken ne yaptınız da 10 yıl sonra bölge lideri oldunuz?" Sayın Cumhurbaşkanı, bunu tebessümle cevaplandırdılar. "Milletin önünü açtık." Amerika'daki çok kültürlülüğü konuştuk. Başkanın esasında seçimle gelen imparator olduğunu ifade ettim. "Amerika'yı Amerika yapan herkesin beyninden istifade etmesidir", diyerek devam ettiler: "Bizim üniversitelerimizde yabancı öğretim üyesi çalıştırılması yasak. Geçen gün rektörlerimizi topladım, bu meseleyi konuştuk. Onlara dedim ki: Adale gücünden istifade için yabancı futbolcu getiriyoruz, fakat yabancı ilim adamının gelmesini yasaklıyoruz, böyle şey olur mu?" Hakikaten tam bir tezat, futbolcu transferi serbest, ilim adamı gelmesi yasak. İlim adamlarımızın dışarı gitmesi yasaklansaydı belki anlardık. Ama geliş yolu kapatılmış. Türkiye, II. Cihan Harbinde Almanya'dan kaçan Yahudi bilim adamlarına kapılarını açmıştı. O yolun hâlâ açık olduğunu zannediyorduk. Şimdi sayın Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde bizler ve üniversitelerimiz gönül ve fikir birliği yaparak beyin gücünün adale kuvvetinden daha değerli olduğunu kabul ettirmeliyiz. Her ile üniversite açarak "sırça köşk üniversite" anlayışını yıkan sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın da bu eskimiş mevzuattan kurtulmak için gerekeni yapacağından şüphe yoktur. Dileriz bir ilmi konuda olsun bütün partiler mutabakata varabilsinler. Bir şey daha dileriz, gazete ve TV'ler futbola ayırdıkları sayfa ve zamanın beşte birini de ilme ayırabilsinler. Son cümlemiz, Sayın Gül'ün katıldığımız sözü olsun: -Bu istikrar devam etmeli...