Bazı tek tük hadiseleri saymazsak PKK uzun süre suskun kalmışken geçtiğimiz aylarda birden bire azdı. O kadar ki ardı ardına şehit tabutları geliyordu. Bunun üzerine Türkiye, sınır ötesi operasyon için sıkı bir hazırlığa başladı. Terör koordinatörlüğü de böylece ortaya çıktı. İşte tam bu esnada bölücü örgüt ateşkesten söz eder oldu. Kimse kaale almadı tabii. Bunun üzerine silah bırakma kararı aldı. Silah bırakma hadisesi iki vak'aya denk düşmektedir. Irak'ın üç parçaya bölünmesinin konuşulması ve Türkiye'de seçim yılına girilmesi. Bush hükümeti, kendi kamuoyunda sür'atle taraftar kaybetmekte. Amerika bu harekâttan ne kazanmıştır? Türkiye başta olmak üzere Amerikan aleyhtarlığı bölgede tavan yaptı. Yüz binlerce sivil öldü. Amerikalılar öldü. Iraklı askerler öldü. Belki Irak petrollerine dair bir şeyler kazandılar. Buna mukabil batağa saplandılar. Büyük tantanayla sahneye konan BOP tiyatrosu fiyaskoyla bitti. Bölme arzusu bundan. Washington'un bu niyetiyle Irak'ın toprak bütünlüğünü milli politika edinmiş Türk dış siyaseti bir kere daha ters düşüyor. İşgal, otonom Kürdistana yaradı. Sonunda da tam bağımsızlığını tanıyacaklar gibi. Sonrası meçhul. Hele bir de Kerkük krizi patlarsa ne olacağı bilinmez. Hatırlanacağı gibi 6 ay kadar evvel bir haber çıkmıştı. Güneydoğu milletvekili adayları bağımsız olarak sandığa gidecek, seçilince de mecliste bir parti çatısı altında toplanacaklar. Haberin kulaklara kar suyu kaçırmadığı söylenemez. Onun için seçim yaklaşmaya yüz tutunca siyasilerimizden af sözleri işitilmeye başlandı. Şüphesiz ki tek sebep bu değil, ortada partilerüstü bir mesele var ama bir partinin siyasi hesaplar içinde olması da gayet normal. DYP genel başkanı Mehmet Ağar'la dışişleri bakanı Abdullah Gül'ün beyanatları basında aynı gün yer aldı. Aynı zamanda bölgenin bir adamı olan Mehmet Ağar, şöyle diyor "dağda silahla gezeceğine ovada siyaset yapsın". Abdullah Gül de sanki bu cümleyi tamamlamakta "çatışma olmazsa hızla reform ve kalkınma hareketi başlatacağız. Her türlü hazırlığımız tamam." Bir kaç gün önce de başbakan Tayyip Erdoğan, emniyet kuvvetlerimiz ateş etmeyene durup dururken silah sıkmaz mealinde konuşmuştu. Vaziyet o ki bir küçük kıt akıllı zümre istisna edilirse bölge halkı bıkmıştır. Bunun sonunun olmadğını, bir maceranın peşine düştüklerini, "düveli muazzama"yla Kürt diasporasının kendilerini kullandığını fark ettiler veya etme yolundalar. Mümkündür ki dağa çıkıp da çıkmaza saplanmış olanlardan da çok kimse de bunu sezmeye başlamıştır. İçerde de iktidar ve muhalefet hatta asker bu ağır hastalığa bir çare bulunması arayışında, Bu ülke çocuklarının birbirini katletmesinin önüne geçilmesi lazım. Başka çare yok. Kimse Kürdü kara kaşından dolayı sevmiyor Geçenlerde dile getirdiğimiz bir gerçeği tekrarlayalım, sen sabahın köründe en sıradan Avrupa memleketine gitmek için vize kuyruğuna girip itilip-kakılıyorsan adın ne olursa olsun ne çıkar? Sayın Ağar'ın sözü herhalde yabana atılmayacaktır. Sayın Gül de, hükümet adına güzel haberler veriyor. Sayın Erdoğan, sayın Başbuğ, hepsi bir iyileştirme, iç barış ve terörü bitirme arayışındalar.. O halde bölge halkı canını dişine takarak terör örgütüne var gücüyle baskı yapmalı. Çok değil 3 ay şehit verilmese semeresi görülecektir. Unutulmasın kopan ne yaptı? İşte Filistin... -Ah Osmanlı, ah Türkler, diyor ama ne çare?