Erdoğan, sağ ve solun yeniden tarifinin yapılması gerektiğini hatırlatmakta. Zira artık ne o eski "kahrolsun komünistler" diyen sağ vardır ne de "kahrolsun Amerika" diyen sol. Üstelik bunlar eylem sağcılığı, solculuğuydu. Dolayısıyla yarım asır öncesinin mesela "toprak işleyenin su kullananın" veya "köy kent" yahut daha yakın zamanların "İslam dinarı" projeleri gibi iddialarla siyaset yapmak isteyen partiler zihin ve sosyal araştırma tembelliğine düştükleri için gerilediler. Neticede dün birbirine kurşun sıkanlar, bugün aynı taraftadır. Türk sağının da Türk solunun da her şeyden evvel çok kötü bir şekilde kandırıldığını anlaması lâzım. Sağ-sol kavgaları Türkiye'yi kilitlemiş, bir çıkmaza girmiştik. Ülkeyi o çıkmazdan çıkartan, 4 eğilimi aynı çatı altında birleştiren Turgut Özal oldu. Tayyip Erdoğan'la Turgut Özal'ın misyonu aynı, icraatları paralellik göstermekte. AK Parti genel başkanı, kendilerinin merkez sağda değil fakat merkezde yer alan "muhafazakâr demokrat parti" olduklarını ifade ediyor. Ekonomik görüşleri liberal anlayışta. Kapılarının "merkeze yakın sağ ve merkeze yakın sola açık olduğunu" her iki tarafın aşırılarına ise kapalı olduklarını söylemekte. Bizim kendisiyle seçimlerden önceki mülakatımızda 3 yıl bir şey vaat etmediklerini, 3 yıl kemer sıkmaya devam edileceğini söylemiş, daha sonra da bunu birçok kereler tekrarlamıştı. Buna rağmen alınan tedbirler, mutfaktaki yangının söndürülmesi, zamların frenlenmesi, enflasyonun gerilemesi, piyasaların istikrara kavuşması, Kıbrıs ve AB konusundaki gayretli çalışmalar, en mühimi krizin bitmesi ve benzeri sebeblerle vatandaş mahalli seçimlerde AK Parti'yi yüzde 34'ten yüzde 42'ye taşıdı. Recep Tayyip Erdoğan, buradan hareketle 3 dönem yani toplam olarak 15 yıl iktidarda kalacaklarını söylemekte. Bunu başarırlarsa Demokrat Parti'yi geçmiş olurlar. Bir başka hedefi daha var "AK Parti'yi dünya markası yapmak". Ancak dünya markası isteğinden sonraki geleceğine dair düşünceleri tartışılabilir. Her canlı gibi, partilerin de doğup, büyüyüp öldükleri bilinen bir doğrudur. Partilerin, şirketlerin müesseselerin öldürülmesi ise yanlış. Hatta ülkeleri adına kayıp. Bizde ömrü asrı geçmiş kaç şirket var? Dışımızdaki dünyada 250-300 yıllık şirketler hâlâ faaliyette. CHP dahi 12 Eylül 1980'de kapandığı için en eski partimiz ANAP'tır. O da 21 yaşında ve zor durumda. Halbuki partilerin köklü çınarlar gibi olması lâzım. Ekipler değişsin, liderler günü gelince gitsin, fakat sağlıklı demokratik yapı, demokratik gelenek ve siyaset okulu olma noktasından partiler yaşasın. Tayyip Erdoğan'ın partisine yapacağı en büyük iyilik, günü geldiğinde kendisi olmadan da partinin yoluna devam edebilmesidir. Bugüne kadar liderler yedeklerini yetiştirmediler, onlara fırsat verilmedi, onun için partileri yaşamadı. Partileri ömürlü. Şirketleri ömürlü. Kurumları ömürlü bir ülke olmalıyız. Böyle bir ülkenin insanları da ömürlü olur. Marka olmanın mühim şartlarından biri uzun ömürlü olmak.