Bir yere kapılıp kalmamakta faydalar var. Atalar, "bütün yumurtaları tek sepete koymamalı" diyor. Türkiye'nin son dönemler temel hatası bu olsa gerek. Yumurtaları tek sepete olmasa da etiketinde ABD ve AB yazan iki sepete koymuş durumda. Alternatifleri zengin olan tarafın pazarlık gücü elindedir. ABD-AB ikilisinden birini diğerine karşı hakkıyla koz olarak kullanamamak bir kayıp. Diğer kayıplarımız da var. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatıı ne ümitlerle kurulmuştu. Turgut Özal'ın bir projesiydi. 1997 sonrası iktidarlar tarafından rafa kaldırıldı. Halbuki bir imkândı. Bu imkân, bir zenginliğe dönüşebilirdi. Erbakan Hükümeti zamanında gerçekleşen D-8'ler de pekâlâ bir fırsat haline gelebilirdi.. O da unutulup gitti. Bu ihmal ve unutmalarda ABD ve AB'nin baskıları olmadığına inanmak haylice zor. Şimdi iyi değerlendirilirse bir başka kapı daha önümüze açılmakta. Akdeniz Birliği TeşkilÂtı. Bu teşkilâta öncülük yapabiliriz. Böyle bir fikrin nereden doğduğunu tahmin edebilirsiniz. Bir zamanlar kendisine kızdığımız İtalya ile bugün haylice yakınız. Erdoğan Hükümeti'nin Berlusconi Hükümeti'yle fevkalade iyi anlaştığı ortada. Silvio Berlusconi bize karşı sıcak ve sempatik yaklaşımlar içinde. Yapılacak olan şudur: Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Başbakan Silvio Berlusconi'ye Akdeniz Birliği Teşkilatı teklifini götürmesi. Sonra da her ikisi diğer kıyı komşularımıza giderler . Böylece Türkiye, İtalya, Yunanistan, Suriye, Lübnan, İsrail, Filistin, KKTC, GRC, Mısır ve Libya arasında bir birlik oluşturma hedef alınmalıdır. Başlangıçta daha az üyeli de olabilir. Kurumun isminin Akdeniz Birliği Teşkilatı olduğunu az evvel yazdık. Merkezinin neresi olacağı, organları, finans kaynakları vs. teknik olarak düzenlenir. Türk hükümeti bunu yapmalıdır. Ardından da Karadeniz Ekonomik Teşkilatı ile D-8'ler de çalıştırılmalı. Bunlar olurken ABD ile AB ihmal edilsin demiyoruz. Fakat bunlar olunca onlara karşı elimiz kuvvetlenir. Sınırların sembolik hale geldiği yerkürede devletler de çok uluslu oldu. Berlusconi, Erdoğan'la kendini göstererek "biz deliyiz" demiş. İnanmamız için akıllıların başaramadığı işler yapmaları lazım. Eğer deli deyip akıllı gibi davranırlarsa olmaz. Çünkü akıllı düşünene kadar deli dağı aşarmış. Zaten bir çok büyük projeyi ilk başlatana da hep "deli" denmiştir.