Tarihin tekerrür etmesinden, bir oyuna daha gelmekten korkmalıyız. İttihad ve Terakki önderleri devleti, hatta padişahtan da saklayarak harbe sürüklerken şüphesiz ki farklı arzularda değillerdi. Ama işte netice. Bir imparatorlukla bir asrı ve milyonlarca yetişkin insanı kaybettik. Onlarca yıl boyunca geri kalmış ülke damgasını taşıdık. Şimdi talih ve tarih bize gülmüş, herkesi şaşırtan bir gelişmişlik çizgisi yakalamışken aman duygularımıza, heyecanlarımıza yenik düşmeyelim, aklıselimden kopmayalım. Daha BOP/Büyük Ortadoğu Projesi, nedir-ne değildir anlaşılmadan ortaya bu Arap Baharı geldi. Tunus'ta, Libya'da, Mısır'da, Yemen'de bahar rüzgârları fırtınaya dönüşürken Suriye sâkindi. Hatta o günlerde Suriye idaresiyle Ankara dosttu. Onun için Türk devlet adamları Beşar Esad ve ekibini reformlar yapması, elini çabuk tutması için çok uyardılar. Sosyal hâdiseler, salgın hastalıklar gibidir. Bir yerde başladıysa diğer taraflara da sıçrar. Ancak yarım asırlık kemikleşmiş bir despot idarenin güdümündeki devlet reisi, halkına hürriyet müjdesini verecek aslanlık yapamadığı gibi sırtını İran, Rusya ve Çin'e dayayarak direndi. Son ikisiyle BMGK'ni de kullanmış oldu. Ama yarım asırdır bastırılmış Suriye muhalefeti, çoktan sokağa dökülmüştü. Şimdilerde 100 bin civarında Suriyeli komşu ülkelere sığınmış durumda. Bunun en az yarısı kadar da ölü verildi. Yaralı sayısını bilen yok. Kaçıp sınırımıza can atanları Baas askerleri kurşunlamakta. Kurşunlar bizim tarafa da düştü. Şüphesiz ki hudut ihlaline Türk resmî makamları seyirci kalamazdı. Sessiz hiç kalmazlardı. Ahmet Davutoğlu, Çin seyahatini bırakarak acilen yurda dönüş yaptı. Sonrasındaysa ana haberler ve manşetler gündemdeydi. Başbakanın konuşmaları veriliyordu. Tabiî ki Başbakan, Erdoğan vakarımızı yere düşürmeyecek kararlılıkla konuşacaktı. Ne var ki bunu yorumlayarak harp ilanı gibi vermek, yanlıştır, heyecanı tırmandırmaktır ve oyuna gelmektir. Bugün bir bakıma Suriye ile baş başa kalmış olduk. Sakın denize itilmiş olmayalım! Onun için "İslam Barış Gücü" kuralım teklifinde ısrarlıyız. Bizim, Suriye ahalisiyle ile hiçbir problemimiz yoktur ve olamaz. Baas rejimi, bölücülüğü yıllar yılı beslemekle zaten bize karşı sabıkalı. Oğul Esad'a bir şans hem de ne şans tanıdık ama kıymetini bilemedi. Ortaya çıkan neticeyi soğukkanlılıkla değerlendirmemiz, tarihin derslerini unutmamamız şarttır. Esad ve şürekâsı gidecektir. Bundan sonra kalamaz. Fakat giderken "şimdiden sonrası tufan!" diyebilir. İşte o kara niyete fırsat vermemeliyiz I. Dünya Harbi'nin yüzüncü senesinde III. Dünya Harbi felaket ötesi felaket olur. Böyle bir tehlike var mı? Yok ama ya olursa! Şu gün istikrar, Türkiye için her şeydir.