Bir dönem, Türkiye'nin istisnasız bütün komşularıyla arası bozuktu, bunlardan bazılarıyla da düşmandı. İşte o zamanlarda ABD en yakın dostumuzdu. Belki o günlerde şimdiki gibi "stratejik ortaklık" sözüne çok fazla vurgu yapılmıyordu ama iki devlet arasında su sızmaz ortaklık yaşanıyordu. Türk Amerikan münasebetlerini ilk sarsan gelişme "Johnson Mektubu"dur. O mektup, kırıcı olmuştu. İkinci sarsıntı ise Kıbrıs Harekatı üzerine konan ambargoyla geldi. İlkinde itibarımız yara aldı, ikincisinde iktisadımız. Uzun seneler süren ambargo yüzünden milletçe büyük sıkıntılar yaşadık. Fakat mektup ve ambargo menfiliklerine rağmen ilişkiler zarar görmedi. Bir bakıma onlar hayata aksettirilmedi. Üçüncü sarsıntı ise 1 Mart 2002'de yaşandı. Tarihe "1 Mart Tezkeresi" diye geçen meşhur hadisede TBMM, hükümete katılmamış, ABD'ye beklediği izni vermemişti. Böylece Türk-Amerikan ilişkilerinde 55 yılda 3 hassas dönem görüyoruz. İkisinde mağdur taraf Türkiye'dir. Türkiye mağduriyetini sinesine çekmiş, bunu dostluğa zarar verici bir çekişme konusu yapmamıştır. Dostluk bu fevkalade olgunlukla devam etti. Aradaki bazı gelişmeleri ise adeta görmezden geldi, içerde seslendirilse bile resmen dile getirilmedi. Ne zaman ki 1 Mart Tezkeresi reddoldu, her şey değişti. ABD mağdur olmasa da mahrum kalmıştı. Bunun neticesinde de ilişkiler giderek soğudu. Bu defa ABD kaybetmişti. Türkiye hep sineye çekmişti. Dostluk bunu emreder. Ortaklık veya dostlukta bazen de kayıplar vardır. Ancak anlaşılan daima kazanmaya alışmış Amerika, bu sonucu içine sindiremedi. Amerikan ve Yahudi karşıtlığını kafaya taktı. Halbuki o aleyhtarlıklar hep vardı. Soğuk savaş dönemindeki sol Amerikan düşmanlığı bugün nerede? O günlerde militanlar, Amerikan elçisinin arabasını yakıyor, İsrail elçisini kaçırıyorlardı. Bunlar olurken, duvarlar Amerika aleyhine ağza alınmaz sloganlarla doluyken, sokaklar hemen her gün "kahrolsun Amerika" ve "go home" haykırışlarıyla inlerken bile Washington alınganlık göstermiyordu. İşte tam soğuyan ilişkiler buz tutacakken Ankara, harekete geçti. Üstelik Amerikan medyasıyla dizilerinde de pekâlâ Türkiye düşmanlığı, işleniyordu. Türk hükümetinin ziyaret talebi ve Amerikan hükümetinin de davetiyle gerçekleşen zirve üzerine o soğukluk bugün yerini ılık bir havaya terk etmiştir. Varılan netice küçümsenemez. Kıbrıs, Irak, Afganistan, Suriye, AB, BOP, PKK. Hangisinde kaybettik? Bush, Rice'a Erdoğan'ın ricası üzerine bizzat talimat verdi. Büyük ihtimalle Ercan-New York seferleri başlayacak. Irak hakkında gelinen bu noktada çok farklı bir yorum yok. Aklı selim kanın durmasını emrediyor. Amerikan devlet başkanı, Afganistan için Türk başbakanına teşekkür etti. Suriye mevzuunda Türk tezi ağır bastı. Türk tezi, Amerika'nın dışlama politikasına mukabil telkinle demokratikleşme ilkesine dayanıyor. George Bush, Tayyip Erdoğan'a AB için destek vermeye devam edeceklerini en net şekilde ifade etti. BOP konusunda ABD'yle ortak hareket edeceğiz. Ancak bu BOP Beyaz Saray'ın daha evvel gördüğü beyaz rüya değildir. Irak'a müdahale gündemde iken şöyle diyorduk. "Önleyemiyorsan gir ve kontrol et". BOP için de aynı mantık geçerli. Büyük Ortadoğu Projesi, tamamı Müslüman, üçte ikisi Osmanlı mülkü topraklara dair bir uygulama fikridir. Biz burada tarafız. Müdahil olmak zorundayız. Türkiye, bu zirvede, sadece PKK meselesinde beklediğini alamadı. Ancak hiçbir şey alamadı değil. En azından şiddetli rahatsızlığını dile getirerek dikkat çekti. Ayrıca, Amerikan karşıtlığıyla Yahudi karşıtlığının toplumun genelinde değil, her toplumda olduğu gibi marjinallerde bulunduğunu söyleyerek muhataplarını zımnen de olsa insaflı olmaya çağırdı. Böylece sayın Tayyip Erdoğan ve ekibinin sayın George Bush ve ekibiyle yaptığı bu tarihi zirve bir dostluğu kurtardığı gibi bizim için yukarıdaki menfaatleri de temin etmiştir. Bütün bunlardan ötürü "stratejik ortaklığa vurgu yapıldı-yapılmadı gibi yersiz nefes tüketmelere gerek yok. Zaten stratejik ortaklık dediğiniz nedir? Soyut bir anlayış. Tefsire ve bakışa bağlı. İlla o kelimenin geçmesi şart mı? Bir de aksini düşünün: Ankara'nın randevu isteği en haşin bir üslupla geri çevrilmiş, Türk-ABD dostluğu bitmiş, Washington, Ermenilere soykırım yaptığımızı ilan etmiş, Kandil Dağı çevresinde PKK'yı devletleştirmiş, örgüt Güney Doğu'yu haritasına almış, Kuzey Irak'ta ayrıca bir Kürt devletini tanımış, KKTC'yi gayrı meşru ilan etmiş, AB'ye kabulümüzün imkânsız olduğunu söylemiş, Ege'yi tamamen Yunan sahası saymış, Lozan'da zaten imzası olmadığını hatırlatmış, Orta Asya Cumhuriyetlerini oradaki Türklerle Türk varlığı aleyhine kışkırtmış vs. vs.vs. Yeni sayfanın lekelenmemesine herkes özen göstermeli. Bu zirve ile sağduyuyu tercih edenleri tarih takdir edecektir.