Alparslan Türkeş

A -
A +

Alparslan Türkeş, bizim hayatla tanıştığımız dönemlerin efsane ismidir. Hemen şunu kaydedelim. Bugünkü nesillerin ve elbette gelecek nesillerin üzerinde hakkı olanlardan. Merhum Türkeş'in destani mücadelesi olmasaydı çok muhtemeldir ki Türkiye komünist pençeye düşerdi, o olmasa bölünebilirdi. Yirminci asır emperyalist emellerinin Türkiye'nin önüne getirdiği bu iki tehlikenin defedilmesinde Başbuğ Türkeş ve ona kesin itaat içindeki ülkücü gençliğin karşılıksız fedakârlıklarının payı büyüktür. Bu uğurda az şehid verilmedi. Bir dâvâ, çile ve mücadele adamıydı. Ne '40'lı yıllarda tabutluklara atılıp işkence yapılması, ne '60'lı yıllarda memleketten sürgün edilmesi, ne '80'li yıllardaki hapis Başbuğ Türkeş'i yıldırabilmiştir. Alparslan Türkeş, Rauf Denktaş ve Haydar Aliyev adlı dev lidelerin küçücük topraklardan çıkmış olması başlı başına bir araştırma mevzuudur. İlk ikisi Kıbrıslı, sonuncusu Nahcivanlı. Merhumla 1968 yılında tanıştık. İlk el sıkışmamız Adana'daki Pehlivan Palas Oteli'nin balkonunda oldu. Son görüşmemizse Aşkâbâd'dan İstanbul'a uçan tayyaredeydi. Bir kişi, uçağın merdivenlerine yürürken kolumuzdan tuttu. Kanlı gibi yalvarıyordu. Bir Türk işçisi bir iftira sonucu idama mahkum olmuş, bunu yazarak Türk kamuoyunu harekete geçirip idamı önlememizi rica etti. Mesele uzundu fakat adamcağız onu saniyelere sığdırdı. Uçağa binince önde Türkeş'in oturduğunu gördük. Hemen gidip hal hatır sorduktan sonra bu meseleyi naklettik. Özel kalemine not ettirdi. Biz de gelince yazdık. Aradan bir zaman geçmişti. Bir vatandaşın aradığını söylediler. O idama mahkum gencin babasıymış, Türkmenistan'da hapis yatan oğlu kurtulmuş, teşekkür ediyordu. Belli ki Türkeş merhum, meseleyi Sefer Murad Türkmenbaşı'na intikal ettirmişti. Türkistan'da çok seviliyordu. Bu cümle bugün için ne kadar sıradan. Halbuki '80'li yıllara kadar "Türkistan" diyene Türkçü, ırkçı, kafatasçı damgası vuruluyordu. Bir insanı dünyada da ahirette de en ziyade memnun eden kendisi olsa da olmasa da fikrinin iktidar olmasıdır. Alparslan Türkeş'in bir ömür boyu bin türlü meşakkate katlanarak müdafaa ettiği ve mücadelesini verdiği fikirler büyük ekseriyeti ile devlete, millete ve iktidarlara mal olmuştur. Lider olmak, rehber olmak, yol gösterici olmak budur. Siz yeter ki bütün iyi niyetinizle halis fikirlere sahip olun. Cenab-ı Hak, hiç ihtimal vermediğiniz bir zamanda fırsatlar yaratır... Ne gibi? Alparslan Türke'in yaşadığı gibi... '60'lı yılların başındayız. 27 Mayıs darbecileri Türkeş ve 13 arkadaşını saf dışı etmişlerdir. 14'lerden Türkeş ateşemiliter olarak Hindistan sefaretimizde görevlendirilmiştir. Resmen sürgündür. Hareketin fikir öncülerinden Dündar Taşer ise bir zaman sonra şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybedecektir. Türkeş, birkaç sene sonra yurda gelince CKMP ismindeki partiye girdi. O günlerde CKMP'ye genel başkan seçilecektir. Türkeş de adaydır. Ne var ki kendi ifadesiyle ancak bir-iki oy alabileceğini tahmin etmektedir. O günlerde bir gece saat tam gece yarısı iken evinin zili çalar. Kapıyı Türkeş Bey açar, karşısında selam veren bir subay vardır. Cemal Gürsel, yaverini yollamış Türkeş'i Köşk'e çağırmaktadır. Halbuki konuşmuyorlar. Hatta şu kadarını da söyleyelim. O günlerde halk arasında bir iddia vardı. Gürsel'in âniden bastona mahkum olması Türkeş'le kavgalarına bağlanıyordu. Alparslan Beyin merhum eşi, ne olduğunu merak eder, Başbuğ kısaca izah eder, eşi "gitme" der. Alparsalan Türkeş, "hayır der, gideceğim, o şu ân devletimin başıdır, çağırıyor gitmem lazım." Kısa bir süre sonra Köşk'tedir. Gürsel'in elini öper. Otururlar. Kısa bir hal hatırdan sonra Gürsel sorar "CKMP'de liderliğe aday olmuşsun?" Türkeş "evet" der, "lakin ümidim yok, ancak bir-iki rey alabilirim". İşte tarihin kırılma noktası bu ândır. Gürsel, cebinden bir kâğıt çıkartır ve Türkeş'e uzatır "yarın kongrede bu kâğıdı okuyacak ve sonunda şunu söyleyeceksin 'seçilmesem dahi CKMP'de bir nefer olarak çalışacağıma söz veriyorum". Ertesi gün kürsüde metni aynen okur ve sözlerinin sonunda denilen cümleyi aynen haykırır. Seçim biter, sandıklar açılır. Alparslan Türkeş genel başkandır. İlk MHP tohumu siyasi toprağa düşmüştür. İlk seçimlerde de Adana milletvekili olur. Türkeş bir dâvâ adamı olduğu kadar bir gönül adamıydı da. Merhum Ahmet Kabaklı, DYP'den milletvekili olmuştu. Başkası olsa dostuna kırılırdı. Türkeş, Hoca'yla birlikte seçmen önüne çıkıp ona oy vermelerini rica etmişti. Bundan dolayı Türkeş'ti. Keza Süleyman Demirel'le araları iyiydi. Türkiye gazetesinin sahibi Enver Ören'le çok samimi dostlukları vardı. Bir vesika daha nakledelim... Güneydoğu yine kaynıyordu. Bir toy gazeteci Türkeş'e mikrofonu uzatırken "efendim Türkiye mozaiği" diye söze başlamış fakat Başbuğ kükreyerek lafını kesmişti "ne mozaiği lan?!!!" Bu kelime Tayyip Erdoğan'dan evvel Türkeş tarafından siyasi literatüre sokulmuştur. Tek başına yola çıktı. Bugün milyonlarca seveni var. İnsan lider olmaz lider doğar. Nur içinde yatsın...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.