12 Eylül 1683 Viyana -3 Kasım 2002 Ankara.
Bozgundan zafer yürüyüşüne...
Bozgun psikolojisinden kurtularak ilk şümullü kalkınma taarruzunu başlatan devlet adamı, Sultan Abdülhamidi Sani'dir. Erken Cumhuriyet dönemi, bozgun psikolojisine psikolojik bozguna düşerek karşılık verme yıllarıdır. Şartları içinde Adnan Menderes ve şartları içinde Turgut Özal, topyekun karşı taarruza geçen diğer isimlerdir.
Sultan Abdülhamid'in 31 Mart 1908'de siyon tezgâhı ve düveli muazzama hilesiyle tahtından edilmesinin iki temel sebebi vardır:
Giriştiği haberleşme, ulaşım, sağlık, maarif, bayındırlık, askeriye gibi büyük hamlelerle imparatorluğa yeniden ivme kazandırması ve Hilafet kurumunu etkin şekilde kullanarak Şarkî Türkistan, Endonezya, Malezya'dan Afrika'nın ücra köşelerine ve Avrupa ortalarına kadar dünya Müslümanlarına İstanbul merkezli düşünme alışkanlığını kazandırması.
AK Parti, Sultan Abdülhamid Han'dan aşağı-yukarı bir asır sonra iktidara geldi. Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan gibi biz nesiller, Sultan Abdülhamid Han'a mektep kitaplarında Kızıl Sultan, radyolarda mürteci, politika kürsülerinde müstebit diye hakaret edilen zamanların gençleriyiz. Allah'a şükür ki kader, bizleri sövenlerin değil, sevenlerin yanına sevk etti. Büyük Yol Gösterici Abdülhakim Arvasi ve daha başka muhterem zatların yaktığı çerağlarla yollarımız aydınlandı.
Sultan Abdülhamid'in bir siyâsî deha olduğunu muasırı bir çok Avrupalı lider, kumandan ve düşünür ikrar ederler. Tek başına düveli muazzama ile politik satranç oynamış, onları birbirine tokuşturmuş ve devlete nefes aldırmıştır. Hind yani bugünkü Hindistan, Keşmir, Bangladeş, Pakistan Müslümanlarından İstiklal Harbine para aktıysa bu para, mevzubahis Sultanın güttüğü ince siyasetin eseridir.
O, büyük mütefekkir Necip Fazıl'a göre Ulu Hakan'dır.
Türkçü yazar Nihal Atsız'a göre Gök Sultan'dır.
Ki ikisi de doğru....
Türklerin Hakanı, Müslümanların Halifesi, devleti, nâçar, Mason ve Siyonistlerin oyuncağı şaşkın İttihadçılara teslim ettiğinde vatan, bugünkünün en az yedi kat büyüklüğündedir...
Kul, sebeplere yapışır, Allahü teâlâ, dilediğini yaratır. Recep Tayyip Erdoğan'ın bizzat kendisi dahi böyle bir neticeyi tahmin edemezdi. İktidarı, şerden çıkmış bir hayrdır. Kader O'na şerefli bir mükellefiyet yükledi. Her ırktan ve her coğrafyadan dünya Müslümanlarının Türkiye Başbakanını nasıl sevdiklerine bizzat şahit olmuş bir insanız.
Ankara'da bugünkü şuur olmasaydı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika meydanlarında o şahsiyetli direniş yaşanamazdı. Bu sonuç, bin yıllık bir vekâletin tabiî tezahürüdür. Türkler, Müslüman olduğu günden itibaren İslâma bayraktarlık ve fedâilik yaptı. Türk'ün kanı, Müslüman olduktan sonra sadece İslâm için akmıştır. Türk, Müslümanlığıyla birlikte hilkat mânâsını ve hikmet kıvamını buldu. Eshab-ı Kiram'dan sonra İslâma en büyük hizmeti Türkler yapmıştır. Ne var ki 20. Asrın ilk çeyreğindeki psikolojik bozgunda en büyük kötülüğü de yine Türkler yaptılar.
Bugün güdülen Ana Cadde Siyasetiyle değerler aslına dönüyor, su yatağına akıyor.