Önceki hafta sonuyla geçen hafta, Doğu ve Güney Anadolu'yu görme imkânını bulduk...
Elazığ Kalkınma Kurultayı için Diyarbakır üzerinden gecenin 2'sinde, 3'ünde yol alıp, sabahın 5'inde Elazığ'a intikal ettikten sonra Elazığ'ı Harput'u Palu'yu ziyaret ettik. Hakkı Öcal ve Fuat Kozluklu'yla beraber Cuma namazı huşuunu 1156-57'de Artuklu Beyi Fahreddin Karaaslan tarafından inşa ettirilmiş eğri minareli Ulu Cami'de apayrı bir mânevi lezzetle tattık.
Harput, Osmanlı dünyasının medeniyet nirengilerinden biriyken 21. Asır başlarına varıldığında eyalet merkezliğinden sıfır nüfusa intikal etmiş, âdeta kabristana dönmüştü. Şimdi ise yakaladığı 1500 nüfus ve imar edilen evleriyle yeniden büyüme yolunda. Osman Bedreddin Hazretleri, Beyzâde Hazretleri, Ahmed Çapakçurî Hazretleri, Fetih Ahmet Baba gibi nice zatlarla Harput, elbette büyüyecekti.
Palu'yu ise Palu Kalkınma Derneği Başkanı Prof. Mehmet Şekerci ve yardımcısı Fadıl Ülgen Beyin delaletiyle ilk defa gördük. Palu, El Aziz'in Harput'tan sonraki medeniyet mecralarından biriymiş. Şimdi kalkınma nimetinden pay alma çabasında. Harput, Palu ve yöredeki âlim, evliya, edib, devlet adamı gibi büyük zatların kabirleri, çok sayıdaki tarihî eserler, buraların nasıl bir muhteşem maziye sahip olduklarının en büyük isbatı. Palu'da Seyyid Ali Septi, Seyyid Mahmud Samini gibi mâneviyat büyükleri ve Palu Fatihi Cimşid Bey gibi şahsiyetlerle Ulu Cami gibi eserlerin kalıntıları var. Ayrıca, Mahmud Samini Hazretlerinin torunlarından muhterem Saadettin Bilici ile tanışma fırsatımız oldu. Palu'da bir de 6-7 yaşlarında iken kıyılarında koyun-kuzu güttüğümüz Murat Nehri ile buluşmuş olduk...
Elazığ dönüşü, geçen Pazartesi günü Adana'ya geçtik. Bu defa bir hasta ziyareti için Ceyhan'a gidiyorduk. Zamir Kalın; bu güzel, bu çileli insan, bu sabır örneği hâlis Müslüman, bu kardeşim yoğun bakımdaydı. Kendisiyle hem mahalle, hem lise 2 ve 3'te sınıf arkadaşıydık. Babalarımız da arkadaştı. Yoğun bakımda ama aslındaysa sanki mânevi bakımdaydı. Bu dünya ile nefes alıp verme dışında alâkası kalmamıştı...
Adana'ya gelip de Tarsus'ta Eshab-ı Kehf'i ziyaret etmemek olmazdı. Bir olmazımız daha vardı. Adanalı olup Niğde'de yaşayan Yüksel İzgi isminde bir ilkokul arkadaşım var. Vefa abidesi bu kardeşimi ziyaret etmek borcumuzdu. Bu sebeple Niğde'ye de uğradıktan sonra İstanbul'a döndük...
Diyarbakır-Elazığ, Elazığ-Harput, Elazığ-Palu, Adana-Ceyhan, Adana-Tarsus, Adana-Niğde yolları bir harika. Dağlar, artık karşısına geçilip kahır türküleri söylenen devler değil; tünel tünel şehirleri birbirine ulayan tesbih taneleri. Çevre güzel, her taraf yeşil. Kalkınma; büyük devlet olma heyecanı Anadolu'da herkesi sarmış.
Adana tezatları yaşıyor.
Niğde kabuğunu kırmakta.
Elazığ yerinde duramayan bir küheylan gibi.
Elazığ, büyükşehir olma fırsatını kaçırmış olmayı kendine yakıştıramıyor. Bu defa herhalde şaha kalkacak. Vali Ömer Faruk Koçak, belediye başkanı Mücahit Yanılmaz ve emniyet müdürü Nihat İşlek'le bir ahenk yakalamış. Fırat Kalkınma Ajansı, TSO, STK'lar, aydınlar ve diğer unsurlarla beraber bu defa zincirleri kırma azminde.
Eskiden "Dertlerden kurtulursun gezsen Anadolu'yu!" diye bir ilkokul şarkısı vardı. Aslında bir avunmaydı, belki de rüya.
O rüya, şimdi gerçek olmuş.
Anadolu ışıl ışıl.