Ankara Bağdat hattında sürpriz

A -
A +

Celal Talabani, Irak Başbakanı İbrahim Caferi'nin Ankara ziyaretine öfkelenmiş. İbrahim Caferi, Ankara'ya henüz adım atmışken Celal Talabani, Bağdat'ta oturduğu yerden bağırıp çağırmaya başladı. İddiası şu, Irak'ta anayasaya göre icra kuvveti, devlet başkanı, başbakan, meclis başkanı ve yüksek mahkeme başkanından meydana gelmektedir. Üstelik de daha meclisten güvenoyu almamış bir başbakanın salahiyeti, günlük işleri tedvirden ibaretken diğer unsurların tasvibini almadan kalkıp bir başka ülkeye gidip orada müzakereler yaparak andlaşmalar imzalamasının bir değeri yoktur. Ne derlerdi? Buyur buradan yak!. Biz demeyeceğiz. Hadise şaka kaldıracak gibi değil. Irak kan gölü... Komşular rahatsız. Dünya endişede. Olabilecek en kötü senaryo sahneleniyor. Şii-sünni çatışmaları tezgâhlanmakta. Türbeler kundaklanıyor. Bu durumda güvenoyu almış olsun veya olmasın bir başbakanın yerinde oturup seyirci kalması mümkün mü? Bu itibarla İbrahim Caferi'nin Ankara'ya gelmesi, burada yetkililerimizle görüşmesi isabetli olmuştur. Bunun isabetli olduğunu Talabani de biliyor ama bu kıskançlık neden? Birkaç yerden izin alarak dış temas yapan, yalnızca günlük basit işleri çekip çeviren adama hiçbir yerde başbakan demezler. Bu açıdan Celal Talabani'nin söyledikleri inandırıcı değil. Bir yerelere taşeronluk mu yapıyor? Mademki devlet başkanısın öyleyse akan kanı durdur! Senin bizzat başbakanı göndermen gerekmez mi? Hatta bizzat gelmen şart değil mi? Ülkesi işgal altında, vatandaşları her gün ölen, en sonunda inanç farklısı grupların çarpışmaya başladığı bir memleketin devlet başkanına bakın! Ismarlama başkan bu kadar olur. Galiba kendini hâlâ Kuzey Irak'ta Kürt partisi reisi sanmakta. Tabiî bu arada Ankara cephesinden tuhaf bir durum ortaya çıkıyor. Devlet başkanı tarafından rest çekilen bir başbakanla ne konuşulacak? Konuşulsa dahi alınan kararlar hayata nasıl geçecek? Irak tarafını nasıl bağlayacak? Vaziyeti şöyle görebilir miyiz? Fiilen bölünmüş Irak, İnanç olarak da tehlikeli şekilde bölünmeye gidiyor. En son da siyaseten ağız birliğini kaybetmekte. Bir tarafta direnişçi denen mukavemetçiler, bir tarafta işgal, bir tarafta güya demokratik şekilde iş başına gelmişlerin birbirlerine girmeleri. Yazık Irak'a, günahları ne çokmuş! Önce Saddam Hüseyin, şimdi de bakılamayan bu manzara.. Ve bu bataklığın başında kavga. Türkiye, eninde sonunda müdahil taraf olabilir. Her şey buna göre düşünülüp planlansın.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.