Aşırıya kaçmış kuvvetler ayrılığı, hükümetleri çalıştırmıyor

A -
A +

Davul, hükümetlerin boynunda tokmaklar birçok, birçok ellerde. Tabiî ki kuvvetler ayrılığı olacak. Ancak şu uygulamayla ölçü çoktan kaçmış durumda. Yarım asra yakın zamandır bunu yaşıyoruz. Sık sık kargaşa ve kavgaya yol açan bu sistem, 1961Anayasa'sının eseridir. "Kuvvetler ayrılığı" denince yasama, yürütme ve yargı sayılıyor. Bu kadar basit ve bundan ibaret değil. İddia ediyoruz. Şayet ölçüsü kaçmış bir kuvvetler ayrılığı düzeni getirilmeseydi Türkiye 12 Mart 1971 Muhtırasını da 12 Eylül 1980 darbesini de kanlı talebe nümayişlerini de dahası, PKK terörünü de yaşamayacaktı. Hükümetlerin kimliği mühim değil. Bugün bu parti yarın başkası olur. Fakat her icra gücü, iş başına geldiğinde kan kaybediyor. Devleti, yönetmekle mükellef olan, hesap vermek mecburiyetindeki kadrolar değil, herkes yönetmekte. Yargı, sendikalar, basın, sivil toplum kuruluşları hatta yabancı etkin çevreler. Onlardan zaman, fırsat ve imkân bulabildiği nisbette de hükümetlerimiz. Şu dağınık tabloya rağmen bir şeyler yapılabiliyorsa "aşk" olsun demek lazım. Fakat sokaktaki adam bu kadar ince meseleleri düşünecek donanımda değil ki. O istemediği her ne ile karşılaşırsa ağzını hükümetle, başbakanla açıyor. Şunu da gözden kaçırmamalı. Kuvvetler ayrılığının unsurları da kendi içinde parça parça. Yargı denince kaç türlüsü var. Keza anayasal kuruluşlar öyle. Bir genç üniversiteye giremeyince hesabı YÖK değil hükümetler veriyor. Kimse vatandaşa Yüksek Öğretim Kurumu'nu, Danıştay'ı, Anayasa Mahkemesi'ni, AİHM, falan sendikayı anlatamaz. O sandıkta kimin için oy kullandıysa onu tanıyıp biliyor. Haklı değil mi? Çünkü yönetme vekaletini bir partiye, onda da lidere vermekte. Manzaraya bakınız. Hükümet eğitim alanında çelme üstüne çelme yemekte. Merkez Bankasına bile dilediği insanı tayin edemiyor. Ormanlarla alakalı mevzuat köşkten dönmekte. YÖK zaten kavgalı. Bunları tek tek sıralamaya gerek yok. Ayıp olan şu. Bu memleketin oy veren kitlesi ikinci sınıf sayılmakta. Onun seçtiği hükümetler de kerhen kabul görüyor. Halkla aydın çekişmesi yaşıyoruz. Saklamanın anlamı var mı? Ama bu problem sür git böyle devam edemez, etmemeli. Zira bu şekilde devam, felaketin habercisi olabilir. Açık ve net söylüyoruz. 1961 Anayasası Demokrat Partiye bir tepki kanunu idi. Kuvvetler ayrılığı denen devlet otoritesini parçalayan sistemle Adalet Partisi hükümetini, Süleyman Demirel'i çalıştırmadı. Onun çalışamaması en sonunda PKK'ya yol açtı. Aşırıya kaçmış kuvvetler ayrılığı prensibini aynen koruyan şimdiki anayasa da AK Partiyi, Tayyip Erdoğan'ı çalıştırmıyor. Bunun sonucunda da korkarız ki PKK maksadına nail olacak. Sistemin kendisi bölüyor buna dikkat ediniz. Bugünkü tökezlemenin bedeli 25 sene sonra çok ağır şekilde çıkıyor. Buna demokratik hayat diyemezsiniz. Onun için acilen sivil ve ülke gerçeklerine uyan bir anayasa yapılmalı. Atanmışlar seçilmişleri istedikleri gibi hırpalamaktalar. Öyleyse Yasama gibi, yürütme mensupları gibi Anayasa Mahkemesi üyelerini, Danıştay üyelerini, YÖK'ü de vatandaş seçsin. "Dünyada böyle bir sistem yok". Diğeri gibi var mı?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.