Şayet 1 Mart 2003'te Irak'a asker göndermemizi de ihtiva eden tezkere, TBMM'den geçseydi bugün, Irak ve Kuzey Irak'taki sonuç çok farklı olacaktı. Irak'ta bu kadar kan dökülmeyecekti. Ebu Garip gibi yüz karası manzaralar, insanlığı utandırmayacaktı. Namuslar, payimal olmayacaktı. "Kürdistan", Türkiye'nin yerine ikame edilmeye çalışılmayacaktı. PKK tekrar hortlamayacaktı. Türkiye ile Amerika'nın resmi planda olmasa bile gayri resmi olarak arası bu kadar kötü olmayacaktı. Çok yazdık "et tekrarü hasen velev kâne yüz seksen" sözü icabı bir kere daha söyleyelim. Birinci ve ikinci körfez harekâtlarına katılmamak son yüzyıldaki en büyük kayıplarımızın başında gelmektedir. 10 yıl içinde iki büyük tarihî hata işledik. Bu yüzden şimdi, Irak ve Kuzey Irak'ta kötünün en iyisini nasıl temin edebiliriz sancılarındayız. Lübnan meselesini masaya yatırırken artık aynı zamanda yakın tarih olan Irak problemindeki rolümüzü, yerimizi, aktif ve pasifliğimizi, kazanç ve kayıplarımızı mutlaka değerlendirmeliyiz. Irak örneğinden hareketle Lübnan stratejimizi kurabiliriz. Daha İsrail, Lübnan'a saldırırken BM barış gücü konuşulmaya başlandı. Mevzubahis güç kuruluyor... Fransa baş çekmekte. Halbuki burada etkin rolde olması gereken TSK idi. Nitekim Fransa'nın öncülüğüne rağmen BM genel sekreteri Kofi Annan, İtalya Başbakanı Romano Prodi, İngiltere Başbakanı Tony Blair, Başbakan Tayyip Erdoğan'a telefon açarak "Türkiyesiz olmaz" çağrısını yapmaktalar. Buna mukabil Ankara, uzun zamandır değerlendirmeyle meşgul. Akıllı düşünene kadar deli dağı aşar. Aynı ayak sürümeyi tezkerede de görmüştük. Lübnan'a asker sevki konusunda muhalefetin görüşü rağbet bulmak üzere. Türk muhalefeti, asker gönderilmesine karşı çıkıyor. "Eğer mutlaka gidecekse istihkâm birliği gitsin" denmekte. Kapalı kapılar ardından sızan haberlere nazaran istihkâm ve sağlık ekipleri gidecekmiş. Kimse kusura bakmasın... Bu üslup, bu karar Türkiye'ye yakışmaz. Bölge liderliği, dünya devletliği böyle olmaz. Eğer böyle yürürsek sadece nal toplarız. İstihkâm, yol, su kanalizasyon çalışmalarını, yetki verin İSKİ gider yapar. Sağlık işlerini Türk Kızılayı zaten deruhte etmekte. Böyle zamanlarda kokmaz-bulaşmaz tavır göstermek uzun vadede zarar verir. Millî menfaatlerimizi baltalar, ceremesini gelecek nesiller çeker. Kendi elinizle Fransa'yı bölgeye mevzilendirmektesiniz. . Kore'ye, Kosova'ya, Bosna'ya, Afganistan'a, Somali'ye niçin gittik? Efendim askerimizin burnu kanamasın, onun için muharip kuvvet gönderemeyiz. Kim bir tek evladımızın ayağı taşa değsin ister? Buna rağmen unutmayalım... Asker, böyle günler için mevcuttur. Bir taarruz olursa elbette def eder. Eğer tek başına asker ziyan görmesin penceresinden bakılırsa yarın birileri de kalkıp güneydoğuya asker gitmesin der. BM'nin muğlak ifadelerini düzelttirelim. Sonra da bölgeye hem muharip ve hem de istihkam birliği gönderelim. Üstelik gidecek Mehmetçik sayısı 600 kişi, iki tabur gibi sembolik sayıda olmamalı. Unutmayınız, bu "büyük savaş"ın taraflarından biri Büyük Türkiye'dir. Bî taraf olan, bertaraf olur. Nitekim Dışişleri Bakanımız Abdullah Gül'ün "kimse bölgemizdeki gelişmelere seyirci kalmamızı isteyemez son dakika açıklaması dediklerimizi teyid eder mahiyettedir Akıl için yol bir. Akılla duygunun çatıştığı yerde akla öncelik verilir.