Yirminci yüzyıl sadece savaşlar yüzyılı değildi. O kara çağ, aynı zamanda diktatörlükler yüzyılı. Bizde, Rusya'da, Çin'de, Almanya'da, İtalya'da, İspanya'da, Portekiz'de, Bulgaristan'da, Yugoslavya'da, Romanya'da, Mısır'da, Küba'da, hatta Kıbrıs'ta ve daha birçok yerde insanlar bu yüzyıla diktatörlüklerin demir pençeleri altında uyandılar. I. Dünya Harbi imparatorlukları tasfiye etmiş, fakat diktatörlükler zuhur etmiş, "yarı tanrılar" ortaya çıkmıştı. Olimpos'tan geliyorlardı. Mezarları bile Partenon tapınağıyla yarışıyordu. Diktatörlüklerin bazısı II. Dünya Savaşıyla bitti. Bizdeki gibi bazıları demokratik hayata geçti. Veya geçmeye zorlandı. Bazıları yüzyılın bitmesine ramak kalıncaya kadar diktatörlüklerini sürdürdüler. Arkalarında soğuk savaş rüzgârları ve kapitalizmle komünizmin al takke-ver külah sahte kapışmaları vardı. İnsanlık...dünya, 21. Asra diktatörlüklerden kurtulmuş olarak girdi. Ne Yugoslavya kaldı, ne Sovyetler Birliği ve ne de Romanya. Çin 21. Yüzyıla çıkabildi. Küba çıkabildi. Kuzey Kore çıkabildi... Çin şimdi güya komünist. Halbuki kapitalistin tâ kendisi. Mao Tse Tung meğerse dünyaya ne iyilik yapmaktaymış. Çin'in etrafını çevirmiş kimseyi bırakmıyordu. Ondan sonra Çin, parayı, piyasayı, rekabeti ve dünyaya açılmayı keşfetti. Bunu keşfeden adamlar dünyanın dörtte biriydi. Kapılar bir açılınca her yan allak-bullak oldu. Artık ne Hitler var. Ne Lenin. Ne Franko. Ne Çavuşesko. Ne Tito. Hatta ne de Pinoşe. Soğuk savaş döneminin o asık suratlı Moskof tipi yerine bugün Rusya'nın başında cin gibi bir Putin var. Şimdilerde dünyada gerçek manada tek diktatörlük Kuzey Kore'dir. Kore dışında Güney Amerika'dakiler de. Kuzey Afrika'dakiler de Orta Doğu'dakiler de birer tiyatro. 20. Asır harp ve diktatörlükler asrıydı. Kan ve gözyaşı asrıydı. Peki 21. Asır ne olacak? Barış asrı olacak mı, olabilecek mi? 21. Asrı bekleyen ne? Savaş yok, diktatörler yok. Peki ne var? Bu asrın karakteristiği nedir? Tüketim toplumu olmak mı? Neme lazımcılık mı? Diktatörlükler zalimdi. Demokrasi adil mi?..