6 Kasım Pazar günü Azerbaycan'da seçimler var. Azeri lehçesinde seçime seçki denmekte. Bu bir meclis seçimi. Devlet başkanlık sistemiyle yönetilmekte. Bu itibarla seçimlerle başkan ve "nazır" adı verilen bakanlar değişmeyecek. Mecliste de köklü bir değişiklik beklenmiyor. Azerbaycan'a içerden bakıldığında siyasi atmosfer dışarının aksine çok sakin. İlham Aliyev'le geçen haftaki başkanlık sarayı görüşmemizde matbuat mensupları hemen her şeyi sordular. Devlet başkanının verdiği bilgiye göre yeni bir seçki mecellesi tanzim olmuştur, seçim mevzuatı hazırlanmış. Namzetler, tv'den serbestçe seçim konuşması yapacaklardır, ki biz buna şahit olduk. Keza meydan mitingleri mümkün. Türkiye dahil değişik ülke ve kuruluşlardan iki bine yakın seçim müşahidi seçimleri takip ederek rapor verecekler. Seçmenin parmağına çıkmaz boya da sürülecek. Bu seçimler Azerbaycan'ın demokrasi imtihanıdır. Büyük bir imtihandalar. Her ne kadar ortalıkta "turuncu devrim", "halk devrimi" gibi laflar edildiğine dair iddialar dolaşmaktaysa da muhalefet demokratik hayatın diğer ayağıdır. Buna rağmen iktidarın muhalefete tahammül etmesi gerekmekte. Tabii ki muhalefet de mes'uliyetini unutmadan, kargaşaya sebep olmadan iktidara talip olmalı. Bu mealdekil fikirlerimizi Azerbaycan'ın ilk özel tv'si olan Space tv'deki açık oturumda da aynen dile getirdik. Azerbaycan'ın 1 numaralı meselesi olanca ehemmiyetine rağmen seçkiler değil. Azerbaycan'ın meselesi, Dağlık Karabağ'dır. "Yukarı Karabağ" da denen bölgeyi Ermeniler ele geçirerek 7 vilayeti işgal etmişlerdir. Şimdi Aşağı Karabağ Azerbaycan'da iken Yukarı Karabağ düşman elinde. Bunun neticesi olarak ortaya 1 milyon kaçkın/mülteci ve göçgün/muhacir çıkmıştır. 8 milyonluk memlekette bunun ne vahim bir durum olduğunu izaha gerek yoktur. 750 bin muhacir/göçmen işgale uğrayan 7 şehirden, 250 bin kaçkınsa Dağlık Karabağ'dan. Bu insanlar, her türlü medeni imkânlardan uzak şartlarda hayatlarını idame ettirmeye çalışmaktalar. Bazıları ev demeye bin şahit isteyen derme-çatma kulübelerde, bazıları tren vagonlarında barınmaya gayret etmekteler. Buralarda kadınları dinlemelisiniz. Her biri bir ıstırap anıtı. Bu sözde evlerde, tren vagonlarında çocuklar dünyaya gelmiş. O şartlarda bile Türkiye sevgisi öylesine derin ki yakınlık gösterdiğiniz bir çocuk size hemen "hangi takımı tutuyorsun?" diye soruyor. Onlar da buradaki çocuklar gibi BJK'lı, FB'li, GS'li vs. Sakın ola ki önce siz cevap verip dünyalarını yıkmayasınız. Bir ân onlarla birlikte aynı takımlı olmalısınız. Peki nasıl olmuş da 2 milyonluk Ermensitan, 8 milyonluk Azerbaycan'ı yenebilmiş. Dinlediğimiz malumattan şu sonucu çıkardık. Anlaşılan Sovyetler, dağılacağını anlayınca devrin Moskova'sı Erivan'a her türlü tank, top ve silahı yığmış. Türkler, Ermenilerle tanka karşı tüfekle muharebe etmek zorunda kalmışlar. Bugün Erivan'ın arkasında hem kuzey var hem batı. İşgal ettiğiniz şehirleri boşaltın dendiğinde "Dağlık Karabağ'ı tanıyın öyle" cevabını vermekte. Orayı güya müstakil devlet yapmış. Ancak kendisi bile tanımıyor. İlham Aliyev, mülakatımızda Ermeniler çekilirlerse dağlık Karabağ'ı muhtar/özerk hale getireceklerini, dünyada bunun misalleri olduğunu söyledi. Nitekim Nahcivan da özerk. Bu kadar mutedil yaklaşılmasına rağmen Ermenistan yönetimi inanılmaz bir katılık içinde. Ermeni halkı da bundan bezmiş. Her gün 25-30 aile ülkesini terk etmekte. Bu durumda ihtilaf kilitlenmiştir. Emperyal güçler, Azerbaycan'ı Ermenistan üzerinden köşeye sıkıştırmak istemekte. Zira Azerbaycan, zengin petrol ve yer altı kaynaklarına sahip. Yakın geleceğin zengin ülkesi. Bakü-Ceyhan kemerinden/hattından sonra Azerbaycan'ın geliri milyon değil milyar dolarla ifade edilecek. Türkiye'den gelen tren Tiflis'ten geçip Bakü'yü arkada bıraktıktan sonra Orta Asya'ya kadar gidecek. Onun için Ermenistan'a karşı sulh/barış taarruzunda bulunmamız şarttır. Dışımızdaki dünya Azerbaycan'ı Dağlık Karabağ diyerek, Türkiye'yi de soykırım diyerek geriletmek istemekte. Türkiye, Azerbaycan'ın adeta her şeyi. Herkesin dilinde "iki devlet, tek milletiz" sözü bir "iftihar" cümlesi olarak dolaşmakta. İlham Aliyev, A.Necdet Sezer ve R. Tayyip Erdoğan'la danıştığını matbuata/medyaya açıkladı. Azeri yetkililer şunu demekteler "Neyimiz varsa paylaşmaya hazırız". İlham Aliyev de "burası sizin de vatanınız, Türkiye de bizim vatanımız" diyor. Buna rağmen Türk hükümetinden daha fazla ziyaret, alaka ve iş birliği beklemekteler. Bunu devlet başkanından sokaktaki vatandaşa kadar herkes istiyor. AB ile meşgulken burayla tatmin edici şekilde bir meşguliyet olamamış. Doğan kısmî boşluğu iş adamlarımız doldurmakta. Bütün Türk dünyasında olduğu gibi iş adamlarımız Bakı/Bakü'de de gayet iyi ticari faaliyetler içindeler. Türkiye ile Azerbaycan arasında köprü olmuşlar. Acilen bir Türk Dünyası zirvesinin yapılması gerekiyor. Bunu İlham Aliyev de büyük bir arzuyla dile getirdi. KKTC'ye dolaylı tanıma anlamına gelen resmi hey'et ziyaretiyle tayyare/uçak seferi yapmalarından dolayı da fevkalade memnunlar. İlham Aliyev, Türkiye-Azerbaycan münasebetlerini "dünyada benzersiz" olarak tarif etti. Azerbaycan, Türkiye için çok büyük ehemmiyete haiz. O, Kafkaslar'daki kalemiz ve kapımız. Azerbaycan, Orta Asya'ya giden yoldaki konağımız. Azerbaycan, kurtların iştahını kabartmakta. Onlarınsa Allah'tan sonraki tek teminatları Türkiye. Sarıkamış'ta bir kış günü 90 bin şehidi işte bu Azerbaycan ve diğer kardeşlerimiz için vermiştik. Türk milleti onları hiçbir zaman yalnız bırakmadı. Yalnız değilsin Azerbaycan...