Türkiye, nasıl İstanbul'sa Irak da Bağdat'tır. "Bağdat yıkılıyor" demek "Irak yıkılıyor" demektir. Bağdat, İslam medeniyetinin tarihi ve tabii güzelliklere sahip müstesna bir merkeziydi. O güzellikler darbımeseller halinde Türkçe'mize girmişti. Zira Bağdat, 86 yıl önce aynı zamanda bir Türk şehriydi. "Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyar olmaz" diyorduk. Artık diyemeyiz...En azından çok uzun bir süre denemez. Bu şehir, tarihte ikinci kere en kötü günlerini yaşıyor. İlkini Moğol hükümdarı Hülagü'nün istilası üzerine görmüştü. Bu Moğol barbarlığı, tarihin hafızasından kıyamete kadar silinmeyecektir. Çünkü Fırat ve Dicle ırmaklarından biri insan kanından kırmızı, diğeri Irmağa atılan binlerce nadide el yazması eserden dolayı günlerce mavi akmıştır. Tarih, tekerrür etti. Bağdat kütüphanesiyle müzesi, işgalciler tarafından yağma edildi. Sokaklar kan gölü. Artık, Bağdat'ta Irak'ta iş çığırından çıktı. Irak'ın parçalanması kaçınılmaz görünüyor. Bir ülke halkı şu veya bu sebeple, şu veya bu tarafın baskınlarıyla her gün kitleler halinde kurşuna diziliyor, intihar saldırılarıyla öldürülüyor, bombalar patlatılarak ortadan kaldırılıyor. Bunlar yapılırken de askeri hedef, meskun mahal, sivil, çocuk- kadın gibi ayırımlar ortadan kalkmış. Batı medeniyetinin temsilcileri, "petrol" denen nâmert zenginliği keşfettikten sonra 19. Asrın başlarından itibaren bu bölgeye tebelleş oldu. Osmanlı imparatorluğunun tasfiyesinin sebebi de petroldür. Süper güçken önce İngilizler bölgeyi istila etti. Süper güç ABD olunca bu defa da onlar geldiler. Bağdat yıkılıyor, yanıyor, talan oluyor. Bağdat kan ağlıyor. Çocuklar, analar, yaşlılar göz yaşı içinde... İnsanın ümitsiz kalması kadar vahim bir netice olamaz. Şimdi Irak halkının tek ümidi mânevi süper güçte. Bağdat'ın yer altı serveti sadece petrol değil. Bağdat toprağında çok ulu kişiler de yatmakta. Hazreti Ali, Hazreti Hüseyin, Abdülkadiri Geylani, İmamı Âzam Ebu Hanife, Oniki İmam, şehidler, Cüneydi Bağdadi, Bişri Hafi, Marufu Kerhi... kum gibi âlim, evliya ve şehidler var. Bağdat, Irak halkı onlara sığınmakta. Başka çareleri kalmadı. Bu halk ne talihsizmiş, nasıl bir günahları varmış? Önce batının desteğiyle Saddam Hüseyin yıllarca ezdi. Sonra batı ondan kurtarma bahanesiyle bu müstesna şehri işgal etti. Batılı işgal ederken tarihin en kuyruklu yalanını söyledi. Bağdat'ta nükleer güç vardı, Irak bundan kurtarılacaktı. Şimdi Irak halkı, Bağdatlı analar yüreklerini paralayarak feryat ediyorlar: -Medet yâ Abdülkadiri Geylani!!!... Bağdat sokaklarını dolaşanlar evlerden gelen bu sesleri duymaktalar. İşgal bir büyük hataydı, Celal Talabani gibi tuhaf adamları Irak'ın başına getirmek başka hata. O topraklar bu kadar hatayı birden kaldırmaz. Kukla Cumhurbaşkanı Talabani, ABD askeri gitmesin diye eteklerine yapışıyor. Vietnam diyorduk. Hayır, hayır, Irak, ABD için Vietnam'dan beter olmaya doğru gidiyor. Vakit tezken keşke bir ân evvel çekilse. Kör inat kime ne kazandırmış ki Bush da kazansın? Eğer, Amerikan hükümeti, sağduyunun sesini değil de Celal Talabani ve şürekâsını dinlemeye devam ederse bundan herkes ziyan görür. Hem de çok ağır ziyan. Bağdat'ın yıkılması sessiz-sedasız olmaz.